Kiyat Börçigin Hanedanı
Bodonchar Munkhag
9. Yüz Yıllar'da: Bodonchar Munkhag (MS 850 - 900), tanınmış bir Moğol savaş ağası ve Cengiz Han'ın yanı sıra Orta Asya savaş ağası Timur'un kabilesi olan Barlas Moğollarının doğrudan atasıydı.
Moğolların Gizli Tarihine göre, Borte Chino'nun 12. jenerasyon sembolik (biyolojik olmayan) soyundan idi. Cengiz Han, Bodonchar Munkhag'ın (bazende Butanchar olarak yazılırdı) 9. nesil biyolojik soyundandı. Bodonchar Munkhag, Borjigin Evi'nin kurucusudur. Çağatay geleneği 'Buzanjar Munqaq'ı Abu Muslim veya MS 747'de isyanına dayanıyor. Borjigin adı Bodonchar'dan gelmiyor, Bodonchar'ın büyük büyük babası Borjigidai Bilge'den (Borjigidai Mergen) geliyor. Bodonchar veya daha doğru bir şekilde Butunchar olarak yazılırdı ve (Tamgası: ʊ) bu diye biliniyor.
Borjigidai Bilge (Borjigidai Mergen): Göktürklerin Batı Göktürk Kağanlığı'nda Çorlar tarafından yönetilen "Tuğluk, Dulu, Duolu, Tulu, Tiele" 5 Türk boyunu yöneten uruğa verilen addır. Borjigidai Bilge (Borjigidai Mergen) ataları Tiele boyundan geldiği bilinir, Bunun rivayeti şöyledir: Türkler’le Moğollar aynı kökten gelen iki kardeş millet olmakla beraber Çengiz Han, Moğol değil, Türk’tü. Çengiz’in Türklüğü tarihî geleneklerin dışında tarafsız çağdaş Çinlilerin tanıklığı ile de sabittir. Profesör Zeki Velidi Togan, 1941’de yayınladığı “Moğollar, Çengiz ve Türklük” adlı küçük eserinde, (s. 18) ve 1946’da yayınladığı “Umumî Türk Tarihine Giriş” adlı büyük ve değerli eserinde (s. 66) Çengiz Kaan’ı 1221’de ziyaret eden Çao-hong adlı bir Çin elçisinin verdiği bilgiyi nakletmiştir. Bu elçi, Çengiz’in eski Şato Türklerinden indiğini gayet açık olarak belirtmiştir. Şatolar ise, bilindiği üzere eski Gök Türkler’den inen büyük bir uruktur. Çengiz’in tipi hakkındaki tarihî bilgiler de (uzun boy, kumral saç, beyaz ten, yeşil göz) eski Gök Türk kağanlarınınkine uymaktadır. Çengiz’in aile adı olan Börçigin Börü Tigin'den türemiş olup kurt prens anlamına gelir. “Börçegin”, “Börü Tegin’in Moğolca söylenişinden ibaret olduğu gibi “Çengiz” kelimesi de “Tengiz” yani “Deniz” kelimesinin Moğolca söylenişinden başka bir şey değildir. Türkçe’de “t” ile başlayan kelimelerin Moğolca’da “ç” ile başladığını Altay dilleri uzmanları söylemektedir.
Çengiz’in ailesi hiç şüphesiz eski Türk devlet geleneğine uygun olarak çok eski zamandan beri Moğollardan bir kısmı üzerinde (belki de Moğollaşmış Türkler üzerinde) beğlik eden bir Eçine Hanedanı kolu idi. Bu hanedanda Türk geleneklerinin devam etmekte olduğu Çengiz’in oğullarından Çoçi, Çağatay, Ögedey ve Tülü’nün adlarından gözükmektedir. “Çoç”, “Çağa”, “Öge” ve “Tül” bilindiği üzere, Türkçe kelimelerdir.
Bazı Rivayetlere göre'de Kül Tigin'nin soyundan geliyorlar yazar.
Moğol İmparatorluğu
Timuçin "Cengiz Han"
Moğol İmparatorluğu (Moğolca: Их Монгол Улс / İh Mongol Uls, Türkçe: Büyük Moğol Ulusu), 1206–1294 yılları arası Orta Asya'da kurulmuş eski bir imparatorluk. İmparatorluk kurulma döneminde Asya'daki Cengiz Han idaresine boyun eğmiş Moğol ve Türk boylarının birleşiminden oluşuyordu.
1206 yılında Cengiz Han tarafından kurulan Moğol İmparatorluğu, kısa zamanda her yönde genişleyerek dünyanın %22'sine yayılmış, 34 milyon km2 den fazla bir alanı kapsayan ve tarihin bitişik sınırlara sahip en büyük imparatorluğu haline gelmiştir. En geniş döneminde 100 milyondan fazla kişiyi topraklarında barındırıyordu. İmparatorluğun bu denli geniş olması batı ile doğuyu birleştirmiş bu sayede İpek ve Baharat yollarında ticaret yapmak güvenli olmuş ve Pax Mongolica denilen barış dönemi yaşanmıştır. Cengiz Han'ın ölümüyle birlikte devlete Ögeday liderlik etmiş ve babasının fetihlerinin tamamlamıştır. 1260 yılında Memlukler tarafından Filistin'de Ayn Calut Muharebesi'nde ilk kez yenilgiye uğratıldılar. 1294'te Kubilay'ın da ölümüyle imparatorluk bölündü. Altın Ordu hanlığı (Cuci'nin Devleti), Çağatay Hanlığı (Çağatay'ın Devleti), İlhanlılar (Hülagû'nun Devleti), Kubilay Hanlığı (Tului ve oğlu Kubilay'ın Devleti) olmak üzere dört parçaya ayrıldı. Moğol İmparatorluğunun tamamen sona ermesi Kubilay Han'ın kurduğu Yuan Hanedanı'nın, Çinli Ming Hanedanı tarafından 1368'de yenilmesiyle olmuştur.
Ak Orda (Aq Orda)
Orda Han ve Köchü "Köycü" Han
Ak Orda (Kazakça: Aq Orda), Cengiz Han'ın 1227 yılında ölümünden sonra Moğol İmparatorluğu sınırları içinde kurulan hanlık. Altın Orda Devletinin doğudaki topraklarını oluşturmuştur.
Cuci tarafından kontrol edilen toprakların doğu kısmında Orta Asya’dan Sibirya’ya kadar olan bölgede hakim oldular. İlk hükümdarı Cuci’nin oğlu Orda Han’dır. Balkaş Gölü kıyılarındaki başkentleri sonradan Seyhun Nehri kıyılarındaki Sygnag’a taşınır. 14.yüzyıla kadar görece bağımsız kalabilmiş olan hanlık, 1378 yılında Ak Orda hükümdarı Toktamış tarafından Altın Orda Devletine yeniden katılmıştır.
Köchü döneminde Ak Orda Hanlığı bölgesinde bulunan ünlü gezgin Marco Polo gördüklerini şöyle anlatır:
"Bu kral (Köchü) kimseye boyun eğmez, Cengiz Han’ın imparatorluk soyundan gelmektedir. Bu kralın ne bir kalesi ne de bir şehri vardır. O ve halkı geniş ovalarda veya erişilmez dağlarda, yaylalarda yaşar. Büyükbaş hayvanlarının etleri ve sütleri ile beslenirler, tarımla uğraşmazlar. Kralın çok kalabalık bir halkı olmasına rağmen kimseyle savaşmaz, halkı büyük bir sükunet içerisinde yaşar. Muazzam sayıda inek, deve, at, öküz, koyun gibi büyük ve küçükbaş hayvana sahiptir."— Marco Polo
Ak Orda hanları:
Orda Han (1226-1280)Köchü (1280-1302)
Altın Orda Devleti "Cuci Ulusu"
Cuci Han ve oğulları: Orda Han, Batu Han ve Berke Han
Cuci'nin idaresi altındaki topraklarda yaşayan kavimler, adına izafeten "Cuci Ulusu" olarak adlandırılmıştır. 1227 yılındaki bir av partisi esnasında kaza sonucu öldü. Ölümünden sonra toprakları Cengizhan tarafından, oğulları Batu (Gök Orda) ve Orda (Ak Orda) arasında paylaştırıldı.
Altın Orda, Altın Ordu Devleti (Tatarca: Алтын Урда Altın Urda, Moğolca: Алтан Орд Altan Ord), bir Türk-Moğol hanlığıdır. Cengiz Han ölmeden önce topraklarını oğulları arasında paylaştırmıştı. Seyhun Irmağı ile Balkaş Gölü'nün batısındaki yerleri büyük oğlu Cuci Han'a vermişti. Cuci Han'ın küçük oğlu Batu Han, batıya doğru giriştiği seferlerle bu toprakları genişletti. Cuci'nin toprakları sonradan Batu Han ile ağabeyi Orda Han arasında paylaşıldı. Balkaş ile Aral gölleri arasındaki ve Seyhun Irmağı'nın güneyindeki yerler Orda'ya verildi. Harezm ve yeni alınan topraklar Batu'un yönetimine bırakıldı. Orda'nın yönetimindeki doğu bölgesine Ak Orda, Batu'un yönetimindeki batı bölgesine de Gök Orda adı verildi. Gök Orda sonradan Altın Orda olarak adlandırıldı.
1242'de Altın Orda Devleti'ni kuran Batu Han, İdil Nehri'nin aşağı havzasındaki Saray kentini kendine başkent edindi ve topraklarını genişletti. 1256’da Batu Han öldüğünde devletin sınırları Kıpçak Bozkırı'nı (Deşt-i Kıpçak), İdil'in aşağı ve orta havzasını, Seyhun ve İdil ırmakları arasındaki Aral Gölü yöresini, Kafkaslar'ın Azerbaycan'a kadar olan kesimini kapsıyordu. Altın Orda Devleti, Lehistan (Polonya) ve Litvanya'yı vergiye bağlamıştı.
Batu Han'ın yerine önce oğlu Sartak Han geçti daha sonra da kardeşi Berke Han geçti. Berke Han, İslam dinini benimsedi ve Moğolların bir başka kolu olan İlhanlılarla savaştı. Bulgaristan'da Bizans ordusunu yendi. 1260'ta, ortaçağın en büyük kentlerinden biri sayılan Saray Berke kentini kurdu.
Berke Han'ın ölümünden sonra Mengü Timur Han, Özbek Han ve Canıbek Han Altın Orda Devleti’nin gücünü korudular. Canıbek Han'ın ölümünden sonra taht kavgaları başladı. Toktamış Han 1380'de Timur'un desteğiyle tahta çıkarak bu çatışmalara son verdi. Daha sonra Timur’un Altın Orda topraklarına sefer düzenlemesi ve taht kavgalarının yeniden başlaması Altın Orda Devleti'ni güçsüz düşürdü. Bu kavgalarla parçalanan Altın Orda Devleti topraklarında Kazan Hanlığı, Kırım Hanlığı, Astrahan Hanlığı, Nogay Hanlığı, Sibir Hanlığı kuruldu ve daha sonra Rusya Çarlığı olacak Moskova Knezliği bağımsız kaldı. Moskova Knezliği dışında kalan toprakları Kırım Hanlığı ele geçirdi ve 1502'de Altın Orda Devleti tarihten silindi.
Altın Orda Devleti'de yönetsel konular soyluların oluşturduğu Kurultay'da görüşülür ve karara bağlanırdı. Topraklar ve otlaklar Moğol soylularının elindeydi. Halk bu toprakları işler, ürünlerin belirli bir bölümünü bağlı oldukları beye verirdi. Göçebe bir toplumdan gelen Altın Orda hükümdarları, göçebeleri yerleşik düzene geçirmeye çalıştılar. Aşağı İdil'de 20'den çok kent kurdular. Bu kentlerin en büyüğü olan Saray Berke’nin nüfusunun 100 binden daha fazla olduğu sanılır.
Siyasi tarih
Cengiz Han'ın 1227'de ölümünden sonra büyük hanlık makamına Ögedey seçildi. Onun hâkimiyeti, Moğol Hanlığı'nın teşkilâtlandırılması bakımından mühimdir. Bu maksatla kurultaylar toplanmış ve bazı umumî kurallar konulmuş, Cengiz'in "yasa"sı tatbik edilmekle beraber, şehirli ve köylü ahalinin ihtiyacına göre bir idare kurulmuştu. 1235'te devlet işlerini alakadar eden yeni meseleler münasebetiyle toplanan büyük kurultayda Batı Seferi, yani Doğu Avrupa'nın istilâsı kararlaştırıldı.
Bu muazzam ordunun başında Cengiz'in torunu, Batu (Çoçi Oğlu) bulunuyordu. Aslında Harezm, Kafkasya ve İrtiş'in batısı büyük oğlu Cuci'ye düşmüştü (1224). Fakat Cuci, Cengiz Han'dan az önce öldü ve ona ayrılan yerler oğlu Batu Han'a verildi. Ona verilen bölgede kurulan devletin adı "Altınordu", asıl kurucusu da Batu Han'dır.Hanların ordugahında han çadırının üzeri altın kaplama olduğu için, bu çadıra "Altınorda" deniliyordu. Zamanla bu kelime Türkçede "Altınordu" şeklinde yazılır.
Hem Altınordalılar, hem de "kral sarayı" ve "ordugah" anlamlarında kullanılır. Batu Han'a ait olan yerlere, babasının adından dolayı "Cuci Ulusu" deniyordu. Ulus, "Birleşik İller" anlamında, yani yer adı olarak kullanıyordu. Sefere, ondan başka birçok Çingiz oğulları (prensleri) de iştirak edeceklerdi. Ön kıtaların kumandanı olarak da en meşhur generallerden biri olan Sübedey görülmektedir. İlk darbe Bulgarlar üzerine oldu. Bu hareket 1224'te Bulgarlar'ın Don boyundan dönen Moğol kıtalarına hücumların öcünü almak için yapılmıştı.
Bulgarlar az bir zaman içinde yenildiler; başta Bulgar olmak üzere şehirleri tahrip edildi. Şehirlerden ve büyük yollardan uzakta kalan halkın, bu istilâdan zarar görmediği muhakkaktır; şehirli ve köylü ahaliden birçoğunun da kaçarak, ormanlarda saklandığı anlaşılmaktadır. Bu suretle Moğol istilâsından sonra Orta İdil sahasındaki Bulgar unsuru ortadan kaldırılmış olmadı; yok olan şey: müstakil bir Bulgar devletiydi. Nitekim, çok geçmeden bu bölgede Bulgar beylerinin yeniden faaliyette bulunduklarını görüyoruz.
1237 sonunda kış mevsimi olmasına rağmen, Moğol ordusu Rus bölgesinin istilâsına başladı. Bu sıralarda Rus yurdu birçok knezliklere bölünmüştü. Ryurik sülâlesine mensup olmak üzere, muhtelif mıntıkalarda, knezleri, müstakil birer beylik halinde hükümet etmekte idiler; artık Kiyef merkez olmaktan çıkmıştı; onun yerine Suzdal Rusyası (Merkezi Vladimir) yükselmişti; batıda da Haliç knezleri kuvvet bulmuşlardı.
Dini Hayat
Altın Orda'da diğer Moğol devletlerindeki gibi tek ilah inancı vardı. Tanrı adına tabiat kuvvetlerine hükmediyorlardı, içtikleri suyun bir kısmını ateş için güneye, hava için doğuya, su için batıya ve ölüleri yad etmek için kuzeye serperlerdi. Altın Orda'da Tanrı resmine çok nadir rastlanır. Moğollarda hükümdarın tanrılaşma eğilimi yoktur. Batu da, Cengiz Han ve Ögedey gibi halkının şamanist inancını paylaşıyordu. Hristiyanlık İdil boyunda önemli rol oynamıştır. Hristiyanlığın tesiri, Batu'nun oğlu Sartak'ın kısa süreli hakimiyeti döneminde (1256-1257) biraz önem kazanmıştır. Ondan sonra tahta geçen Berke ise Müslümandır, bunda Seyfettin el-Buhari'nin büyük rolü vardır. Berke Müslümanlığı kabul edince Müslümanlık Altın Orda'da hızla yayılmıştır. Hatta Mısır'da askerlik yapan Altın Ordalı askerler bile bu olaydan sonra Müslümanlığa girmişlerdir. Tatarlar arasında İslamiyet bu kadar hızla yayılmasına rağmen, eski inançlarına sadık kalan bir hayli Türk ve Moğol vardır. Tohtu (Tokta), kendisi şamanist iken oğlu Müslümandı, bunun Altın Ordu'daki hoşgörüyü gösterdiği iddia edilir.
1258 ile 1266 yıllar arasında Berke Han döneminde İslamı kabul eden Altın Orda Devletinde İslamı kabul etmeyenlerden biri olan Köcü Han ve kardeşleri Şamanizm inancında kalmayı tercih etmişlerdi. Fakat 1280 ile 1302 yıllar arasında yapılan baskılar sonucu Köcü Han ve kardeşlerinin soyları Kazakistan'da bulunun Sugnak kentinden "Seyhun Nehri'nden" ilk önce bugün Afganistan'da bulunan Bamyan ve Gazne kentlerine ordanda Türkmenistan'da Hazar denizi'nin yanında bulunan Balkan bölgesindeki Hazar kentine oradanda Horasan üzerinden İl-hanlılara sığındılar ve Musul kentine yerleştirildiler...
İlhanlılar
Tülü "Tülüy" Han oğlu Hülagû Han ve oğulları:
İlhanlılar (İlhanlı) Devleti, İlhanlılar İmparatorluğu "(Farsca): ایلخانان (İlhanan) (Moğolca): Хүлэгийн улс, (Hulagu-yn Ulus)" (Farsça: ایلخانیان Īlkhāniyān veya سلسله یلخانی Silsilaye Īlḫānī) Cengiz Han'ın torunu Hülagû Han tarafından, merkezi Tebriz olmak üzere Azerbaycan'da kurulan Türk-Moğol devletidir (1256).
Siyasi Tarihi
Hûlâgü Han ve büyük Ordusu
1243 Kösedağ Savaşı'nda Selçuklu Türklerini yenilgiye uğratan Moğollar Ötüken merkezine bağlı olmak üzere, İran’a geçerek 1256 yılında başkenti Tebriz olmak üzere İlhanlı yönetimini kurdular. (İlhanlı: Hana bağlı topraklar) Başında da Hülagû Han bulunmaktaydı. 1256 yılında Alamut Kalesini ele geçirerek Bâtınîler'in çalışmalarına son verdiler. 1258 yılında ise Bağdatı işgal ederek halifeliğe son verdiler. Bu orduyu Memlûk'lü komutan Baybars mağlup etmeyi başarmıştır.
"Baybars'ın devleti olan Memlükler, İslam Tarihi'ne Moğolları tek yenebilen devlet olarak geçmiştir."
Ayn Calut Muharebesi
Baybars'ın devleti olan Memlükler, İslam Tarihi'ne Moğolları tek yenebilen devlet olarak geçmiştir. Moğollar Memlükler'le karşılaşmadan önce Harzemşahlar, Anadolu Selçuklu Devleti gibi büyük Türk-İslam devletlerini etkisiz hale getirmiştir. Bu da Moğolların ne kadar güçlü olduğunu göstermektedir.
Baybars Moğolların bu gücüne rağmen Moğollar'ın 1260 tarihinde Ayn Calut'ta ilk yenilgisine sebep verip ilerlemelerini önemli ölçüde durdurdu.
Bu yenilgiden sonra Moğol İlhanlı devleti gerileme dönemine girmiştir ve bir süre sonra yıkılmıştır.
Azerbaycan'ı ele geçiren Hülagû Han, 1258'de Bağdat'ı alarak Abbasî Devleti'ne son verdi. Anadolu Selçuklu Devleti'ni egemenliği altına aldı. Moğollar, Anadolu'da Araplaşmış, Farslaşmış ve Rumlaşmış bilim, kültür ve ticaret merkezleri olan kentlerini ve Moğollara karşı duran kentlerini yakıp yıktılar ve yağmaladılar. Bu dönemde Anadolu'da ticaret geriledi. Fakat Türkler, Doğu ve Orta Anadolu'dan batı bölgelerine doğru göç etmek zorunda kaldılar. Moğollar, Anadolu Selçuklu Devleti'nin yıkılmasında önemli rol oynadılar. İlhanlılar döneminde Anadolu'nun büyük kısmı İlhanlılara'a ait olduğu için Orta Asya’dan Anadolu’ya yoğun Türk boyları ve Türkmen göçleri olmuştur. Bir bakıma Moğollar Anadolu'yu Türkleştirmişlerdir.
Türk boyları ve Türkmen göçlerinin yanı sıra Moğol boylarının'da göçleri olmuştur Orta Doğu'ya ve Anadolu'ya.
Muğulcalı Aşireti "4 kardeşin soyu" 1337 den sonra Muscalı-Musacalı-Musulcalı Aşireti olarak zikredildi.
Köcü Han ve 3 kardeşinin soyları Türkmenistan'da Hazar denizi'nin yanında bulunan Balkan bölgesindeki Hazar kentinden Horasan üzerinden İl-hanlılara sığındılar ve Musul kentine yerleştirildiler...
Bugünkü Musul (İrak) kentine yerleşdikten sonra Muscalı kabilesini kurdular. Fakat İlhanlı Devletine bağlılardı.
"Kösedağ Savaşı sırasında ve sonrasında Moğol aşiretleri de Moğol askerleriyle birlikte Anadolu’ya gelmiştir. Bunlar arasında en kalabalık olanları Zungar, Jeungar, Cengigar ve Caungar olarak isimlendirilen sol kanat aşiretleridir. Kalabalık olmalarının da etkisiyle isimlerini de koruyan Çungarlar, Orta Anadolu’nun konar-göçer hayata müsait şartlar taşımasından da istifade ederek, kalabalık bir nüfusla Sivas, Çorum, Tokat, Amasya, Yozgat, Kayseri ve Kırşehir’de yaylak ve kışlak hayatı yaşamaya başlamışlardır. İkizce ismini Boz Ulus'da Musacalılarda ve Ulu Yörük'lerde de görüyorsunuz ve bir Moğol kışlağı olarak geciyor. Türkleşip Müslümanlaşarak Tatar ve Kara Tatar, Kara Türkmen adının alan bu aşiretlerden bir kısmı Timur tarafından eski yurtlarına götürülmüş, bir kısmı ise Çelebi Mehmed tarafından Balkanlara sürülmüştür. Buna rağmen Orta Anadolu’daki nüfuslarını korumayı başarmışlardır. Özellikle Ulu Yörük ve Bozok Türkmenleri arasındaki yoğunluklarının yanı sıra Dulkadir, Yeni-il ve Halep Türkmenleri arasında varlıklarını sürdürmüşlerdir. Ulu Yörük içinde bulunanlar nüfuslarının fazlalığı ile dikkat çekmektedir. Bundan dolayı Yukarı ve Aşağı Çungar bölüğü olarak ikiye ayrılmış olan Çungarlar XVI. yüzyılın son çeyreğinde 5090 nefer nüfusa sahiptir. Muhtemelen bölüğü oluşturanların tamamına yakını Moğol bakiyesidir. Ayrıca Bozok sancağında, dağıldıkları köy ve mezra sayısı da oldukça fazladır. Kayseri ve Kırşehir gibi Orta Anadolu’nun diğer bölgelerinde tespit edilen cemaatler de onların Orta Anadolu’daki yoğunluğunu göstermesi açısından mühimdir. Batı Anadolu ve Balkanlarda rastlanan cemaatler ise onların dağıldıklarını sahaların genişliğini göstermektedir. Fakat Moğol bakiyelerini yukarıda anlatılanlarla da sınırlı tutmamak gerekir. Zira pek çoğu Türkmen aşiretleri içine dağılırken, bazısı da yeni isimler altında hayatlarını sürdürmüştür. Ulu Yörük’e tabi Karakeçili ve Aksalur gibi cemaat üyelerinden bazılarının Çungar adını taşıması, Çungarların bahsedilen Türkmen aşiretleri arasına karıştığını, Çepni Çungar şeklinde kaydedilmiş bir cemaatin tespiti de zamanla Türkmen ve Moğol aşiretlerin kaynaştığı ve birlikte kaydedildiklerini göstermektedir."
İlhanlılar, Suriye ve Filistin'i işgalden sonra Mısır'a doğru ilerlemeye başladılar. Ancak Memlükler, Ayn-ı Câlut Savaşı'nda İlhanlıları yenilgiye uğratarak Filistin ve Suriye'den çıkardılar (1260). Memlûk Sultanı Baybars, İlhanlıları ikinci kez Elbistan'da yenilgiye uğrattı (1277). Memlukler tarafından uğratıldıkları yenilgiler dışında savaş kaybetmediler.
İlhanlılar, Gazan Mahmud Han (1295-1304) zamanında Müslümanlığı kabul ettiler. Aslında bu bölgede(Iran'da)İslam zaten yaygındı. Bunla anlatılmak istenen idarecilerin görüş değişikliğidir; ancak ilhanlı yöneticilerin tam anlamıyla İslamı seçtikleri söylenemez ancak bölgedeki halkın Müslüman olması fikir değişikliğini kısmen de olsa sağlamıştır diyebiliriz yine de İlhanlıların Iran topraklarındaki Müslüman çoğunluğu baskı altında yaşıyordu. Çünkü İlhanlı yöneticiler gelişmekte olan Tibet Budizmi ve Diofizit'i (Nasturilik) teşvik ediyorlardı.
Gazan 1295'te Nevruz'un desteğiyle kuzeni Baydu'yu devirdi. Yardımının karşılığı olarak Nevruz, Gazan'ı Müslümanlığı kabul etmeye razı etti. İslam'a girmesiyle beraber Gazan, adını Mahmud olarak değiştirdi. Ancak çeşitli kaynaklar Müslüman olmasına rağmen Moğol Şamanizmini sürdürdüğünü ve Tengri'ye taptığını belirtirler. Gerçekten de Gazan hatır uğruna Müslüman olmuştu. Moğol şamanların İlhanlı İmparatorluğunda kalmalarına izin verilmiş ve nüfuzları hem Gazan hem de onun halefi Olcaytu saltanatında devam etmiş, ama daha sonra gerilemeye yüz tutmuşlardır. Bundan önce Budizm'i benimsemişlerdi ve Müslümanlar'a karşı Hıristiyanlarla ittifak kurmak istiyorlardı. 14. yüzyılın başlarında çıkan iç karışıklıklar sonucu İlhanlılar parçalandı (1336). İlhanlı topraklarının Azerbaycan bölümünde Çobanoğulları, geriye kalan büyük bölümü üzerinde ise Celâyirliler Devleti kuruldu.
Ayrıca bakınız: İlhanlılar'da İslâmiyetin yanı sıra Türk kültürünün de yaygınlaşması, devletin Türk özelliği kazanmasına neden oldu.
Halkının büyük çoğunluğunun Türk ve Farslar’dan oluşuyordu. Diğer Moğol devletleri gibi İslamiyeti kabul etmişler ve Türkleşmişlerdir. Bağdatta güçlenen Celayirliler tarafından yıkılmıştır.
İlhanlıların Türk tarihindeki yeri
İlhanlılar döneminde İran kapısı açık olduğu için Orta Asya’dan Anadolu’ya yoğun Türk göçleri olmuştur. Bu dönemde Anadolu gittikçe Türkleşmiştir.
Son İlhanlılar:
İlhan Ebu Said Bahadır'in 1335'te ölümünden sonra İlhanlılar devleti çözülmeye başlamıştır. İlhan unvanı, 1335-1336 döneminde Arık Böke soyundan Arpa Ke'ün eline geçtikten sonra İlhan unvanı 1336-1357 döneminde yine Hulagu Hanedanı mensupları tarafından taşınmıştır., Fakat bunlar İlhan unvanını bölgesel devletlerin kuklaları olarak taşımışlardır. Bunlardan Musa (1336–1337) Bagdad'da bulunan Ali Padişah'ın kuklası; Muhammed ile Cihan Timur (1339–1340) Jalayırlılar kuklası; Satı hatun (1338–1339), Süleyman (1339–1343) ve Anuşirvan (1343–1356) Çobanoğulları kuklası olarak İlhan unvanı taşımışlardır. Son olarak Tagay Timur 14. yüzyıl ortasında soyunun Cengiz Han ve İlhanlılardan geldiğini iddia ederek Horasan ve Doğu Iran'da İlhan unvanını taşımıştır. Tagay Timur'un Sarbandarlar tarafından öldürülmesi ile İlhanlılar sona ermiştir.
Son olarak İlhanlı Devleti Sultanı: Sultan Musa Han'dan bahsedelim:
Sultan Musa Han kimdir: Şecere'si sırasıyla şöyle: Cengiz Han > Tülü (Tuluy) > Hülagü Han > Turgay (Turagay > Baydu > Ali > "Musa Han"
Hayatı: Sultan Musa Han 1336 ile 1337 yılları arası İlhanlı hükümdarı idi. Baydu Han'ın torunudur. Baydu'nun oğlu Ali'nin oğlu'dur. Meraga yakınlarında 10 Nisan günü gerçekleşen muharebede, Arpa Han'ı öldüren Bağdat valisi Oyrat Ali Padişah tarafından tahta geçirilmiştir. Bu anlamda Musa Han, Ali Padişah'ın kuklasıydı. Fakat, Celayir Sultanı Hasan Büzurg Musa'ya meydan okudu. 24 Temmuz 1336 tarihinde mağlup olduktan sonra Ali öldürüldü, Musa da Musul'a kaçmak zorunda kaldı. Ve Musul'da Muğulcalı aşiretine sığındı ve onlarında içlerine karışan Musa Han'nın soyu ile isimleri zamanla Muscalı-Musacalı olduğu düşünülüyor.
İlhanlılar, Celayirîler
İlhanlılar: Arpa Mahmud Han, Sultan Musa Han - Celayir Sultanı: Büyük Hasan "Büzurg"
Son İlhanlılar:
İlhan Ebu Said Bahadır'in 1335'te ölümünden sonra İlhanlılar devleti çözülmeye başlamıştır. İlhan unvanı, 1335-1336 döneminde Arık Böke soyundan Arpa Ke'ün eline geçtikten sonra İlhan unvanı 1336-1357 döneminde yine Hulagu Hanedanı mensupları tarafından taşınmıştır., Fakat bunlar İlhan unvanını bölgesel devletlerin kuklaları olarak taşımışlardır. Bunlardan Musa (1336–1337) Bagdad'da bulunan Ali Padişah'ın kuklası; Muhammed ile Cihan Timur (1339–1340) Jalayırlılar kuklası; Satı hatun (1338–1339), Süleyman (1339–1343) ve Anuşirvan (1343–1356) Çobanoğulları kuklası olarak İlhan unvanı taşımışlardır. Son olarak Tagay Timur 14. yüzyıl ortasında soyunun Cengiz Han ve İlhanlılardan geldiğini iddia ederek Horasan ve Doğu Iran'da İlhan unvanını taşımıştır. Tagay Timur'un Sarbandarlar tarafından öldürülmesi ile İlhanlılar sona ermiştir.
Son olarak İlhanlı Devleti Sultanı: Sultan Musa Han'dan bahsedelim:
Sultan Musa Han kimdir: Şecere'si sırasıyla şöyle: Cengiz Han > Tülü (Tuluy) > Hülagü Han > Turgay (Turagay > Baydu > Ali > "Musa Han"
Hayatı: Sultan Musa Han 1336 ile 1337 yılları arası İlhanlı hükümdarı idi. Baydu Han'ın torunudur. Baydu'nun oğlu Ali'nin oğlu'dur. Meraga yakınlarında 10 Nisan günü gerçekleşen muharebede, Arpa Han'ı öldüren Bağdat valisi Oyrat Ali Padişah tarafından tahta geçirilmiştir. Bu anlamda Musa Han, Ali Padişah'ın kuklasıydı. Fakat, Celayir Sultanı Hasan Büzurg Musa'ya meydan okudu. 24 Temmuz 1336 tarihinde mağlup olduktan sonra Ali öldürüldü, Musa da Musul'a kaçmak zorunda kaldı. Ve Musul'da Muğulcalı aşiretine sığındı ve onlarında içlerine karışan Musa Han'nın soyu ile isimleri zamanla Muscalı-Musacalı olduğu düşünülüyor.
Muğulcalı-Muscalı-Musacalı-Musulcalı Aşireti
4 kardeşin soyu
Muğulcalı-Muscalı-Musacalı-Musulcalı Aşireti: Aşiretin kurucularının 4 kardeşi
bugün bu ‘’Köycü, Akdeniz, Yıldırım, Aydoğan’’ soyadları ile bulabilirsiniz.
Ayrıca yakın akrabaları Güheroğulları ‘’Altıntaş’’ soyadı ve
uzak akrabaları Kanlı Ahmed'in soyunu ‘’Yeşildağ’’ soyadı ile bulabilirsiniz.
Türkleşmiş Moğol aşireti farklı isimlerle şu şekildedir:
Moğolcalı, Moğolcalu, Moğulcalı, Moğulcalu, Muğulcalı, Muğulcalu, Muscalı, Muscalu, Musacalı, Musacalu, Müscalı, Müscalu, Müsacalı, Müsacalu, Musulcalı, Musulculu, Musulcalu, Muslucalı, Muslucu, Muslucalu, Müsiceli, Müsicelü, Müsülcali, Müsülcalü – diye Irak’ın Musul, TELAFER Türk-Moğolları
Bugün Emirdağında (“Nevahi-i Barçın Kazası”) Ekizce köyünde yaşarlar..
İkizce ismini Boz Ulus'da Musacalılarda ve Ulu Yörük'lerde de görüyorsunuz ve bir Moğol kışlağı olarak geciyor.
Bu Aşirete Türk boylarındanda katılanlar vardı bunlar: Kırgızlar bugün bu ‘’Kalender’’ soyadı ile bulabilirsiniz.
Ve yine bir Türk boyundan katılan: Oğuzlardan bugün bu ‘’Yılmaz’’ soyadı ile bulabilirsiniz.
Son olarak İlhanlı Devleti Sultanı: Sultan Musa Han'dan bahsedelim:
Sultan Musa Han kimdir: Şecere'si sırasıyla şöyle: Cengiz Han > Tülü (Tuluy) > Hülagü Han > Turgay (Turagay > Baydu > Ali > "Musa Han"
Hayatı: Sultan Musa Han 1336 ile 1337 yılları arası İlhanlı hükümdarı idi. Baydu Han'ın torunudur. Baydu'nun oğlu Ali'nin oğlu'dur. Meraga yakınlarında 10 Nisan günü gerçekleşen muharebede, Arpa Han'ı öldüren Bağdat valisi Oyrat Ali Padişah tarafından tahta geçirilmiştir. Bu anlamda Musa Han, Ali Padişah'ın kuklasıydı. Fakat, Celayir Sultanı Hasan Büzurg Musa'ya meydan okudu. 24 Temmuz 1336 tarihinde mağlup olduktan sonra Ali öldürüldü, Musa da Musul'a kaçmak zorunda kaldı. Ve Musul'da Muğulcalı aşiretine sığındı ve onlarında içlerine karışan Musa Han'nın soyu ile isimleri zamanla Muscalı-Musacalı olduğu düşünülüyor.
Jalayırlılar (Celayir "Celayiriler" Sultanlığı)
Büyük Hasan "Büzurg"
Celâyirîler, 1330'larda bugünkü Irak ve İran topraklarında İlhanlılar Devletinde önemli mevkiye sahip olan Moğol Celayir boyunun önderi Büyük Hasan tarafından kurulmuş devlet.
İlhanlılar Devleti'nin dağılmasının ardından Büyük Hasan, Tebriz başta olmak üzere Azerbaycan bölgesinin hakimiyeti için Küçük Hasan ile savaşmış fakat yenilerek Irak istikametine çekilmek zorunda kalmış ve orada devletini kurmuştur.
Muğulcalı-Muscalı-Musacalı-Musulcalı Aşireti
"4 kardeşin soyu ve onların içlerinde yaşayan diğer halklar"
Celayiriler'e tâbi olmuşlardı ve Celayiriler'in ellerinde kuklası İlhanlı hükümdarı Sultan Muhammed Han vardı.
Çobanoğulları (Çobaniler, Çobanoğulları Emirliği)
Emir Çoban Noyan oğlu Timurtaş Noyan oğulları: Hasan Küçük, Malik Eşref
Çobanoğulları, İlhanlılar'ın yıkılış döneminde bağımsız olarak merkezleri Tebriz olmak üzere tüm Azerbaycan'ı 1317-1355 yılları arasında elinde tutan hanedanlık devleti.
Kurucusu Emir Çoban Noyan Suldus olan devlet 1344 yılında İlhanlıların tarih sahnesinde çekilmesiyle başlangıçta bu devletin doğal halefi olarak görünse de, Celayirli Devleti karşısında başarılı olamadılar. 1357'te Altınordu Hanı Cani Bey'in Tebriz'i fethetmesi ile bağımsızlıklarını yitirdiler.
Muğulcalı-Muscalı-Musacalı-Musulcalı Aşireti
"4 kardeşin soyu ve onların içlerinde yaşayan diğer halklar"
Kısa süreliğine Çobanoğulları'na tâbi olmuşlardı, Çobanoğulları'nın kuklası ilk önce İlhanlı hükümdarı Sultan Süleyman sonra'da Anuşirvan Han'dı.
Jalayırlılar (Celayir "Celayiriler" Sultanlığı)
Büyük Hasan "Büzurg / Bozorg"
Celâyirîler, 1330'larda bugünkü Irak ve İran topraklarında İlhanlılar Devletinde önemli mevkiye sahip olan Moğol Celayir boyunun önderi Büyük Hasan tarafından kurulmuş devlet.
İlhanlılar Devleti'nin dağılmasının ardından Büyük Hasan, Tebriz başta olmak üzere Azerbaycan bölgesinin hakimiyeti için Küçük Hasan ile savaşmış fakat yenilerek Irak istikametine çekilmek zorunda kalmış ve orada devletini kurmuştur.
Celayirîlerler Timur'un Beş Yıl Seferi karşısında Karakoyunlular ile birlikte Timur İmparatorluğuna karşı direnmiş ancak yenilerek Bağdad'ı kaybetmiştir. Ahmed, önce Osmanlı Devleti'ne ve sonra Mısır'a Memlûk Devleti'nin yanına sığınmıştır.
Ahmed, Timur'un ölümünün ardından 1405'te tekrar devleti kurmuş ve Tebriz'i geri almaya çalışmıştır. Fakat 1410'da Karakoyunlu sultanı Kara Yusuf tarafından yenilerek idam edilmiştir.
Muğulcalı-Muscalı-Musacalı-Musulcalı Aşireti
"4 kardeşin soyu ve onların içlerinde yaşayan diğer halklar"
Tekrar ve bu kez tamamen Celayiriler'e tâbi olmuşlardı ve İlhanlılardan sadece hükümdarlarının soyları kalmıştı.
Timur İmparatorluğu (Timurlular Devleti, Büyük Timur İmparatorluğu)
Emir Timur (Aksak Timur, Timurlenk)
Timur İmparatorluğu, Timurlular Devleti veya Büyük Timur İmparatorluğu (Farsça: گوركانى Gurkānī, tarihe geçtiği adı تيموريان Tīmūriyān), Fars ve İslam medeniyeti unsurları ile Türk-Moğol devlet ve askeri teşkilat unsurlarını bünyesinde barındıran ve soyu Türk-Moğol boylarından biri olan Barlaslar'a dayanan Çağatay Emiri Timur tarafından kurulmuş bir Türk-İslam devleti.
Barlaslar, Barlas Boyu veya Barlas Aşireti (Çağatayca/Farsça: برلاس - Barlās; Berlas veya Birlas) Orta Asya'da bulunan Türkleşmiş Moğol (Karaunas) göçebe konfederasyonu ve Büyük Timur İmparatorluğu'nun yönetici boyu.
Timurlu İmparatorluğu Hunlar, Göktürkler, Uygurlar, Karahanlılar, Gazneliler, Selçuklular ve Harezmşahlar’ın yıkılmasından sonra Türklerin Türkistan’da kurduğu en büyük devlet olmuş ve bu devirde Türkistan ve Horasan, İslam mimarisi açısından en parlak dönemini yaşamıştır. 15. yüzyılın sonlarından itibaren Türkistan, Harezm, Kırım, Kazan ve Azerbaycan'da Çağatay Türkçesi de yüksek bir kültür dili haline gelmiştir. Dinin, ilim ve sanatın koruyucusu olan Timur; Türkistan’da Türkçenin, Türk sanat ve kültürünün Fars kültürünün baskısı altında yok olup gitmesini önlemiş ve öne geçmesini sağlamış, Türk edebiyatı büyüme ve gelişme göstermiş, sanat, bilim ve edebiyat dünyası Timur Rönesans’ını yaşamıştır.
Timur, Semerkant’ı imparatorluğunun başkenti yaptıktan sonra, şehri görkemli mimarî yapılarla donattırıp seferlerde ele geçirdiği şehirlerdeki alimleri, bilim adamlarını ve öğretmenleri Semerkant'a getirtmiştir. Timur, Türklerinin göçmen hayatı yaşadığı Mâverâünnehr’i şehirleştirmiş, obaları iskân etmiş, su kanalları inşasıyla milleti tarıma geçirmiş, büyük şehirleri ticâret yollarına bağlamış, pek çok kütüphane ve medrese yaptırmıştır. Bu nedenle, 14. ve 15. yüzyıllar Semerkand’ın altın dönemi olarak tarihe geçmiştir. Timur'dan sonra hükümdar olan oğulları ve torunları da aynı şekilde hareket ettiler. Timur ve halefleri döneminde gelişen sanat ve bilim dünyası nedeniyle bu dönem Timur rönesansı olarak anılmaktadır. Timurluların Türkistan'a hakimiyeti Özbek, Kazak ve Türkmenlerin günümüze kadar ulaşacak olan tarihlerinin önemli bir noktasını teşkil eder. 1507'de Timurlular'ın Türkistan'daki hakimiyetine, Özbekler tarafından son verildi. Bu mücadeleler sırasında hanedandan etkinlik gösteren Babür, bir başarı sağlayamayınca önce Afganistan’a, sonra da Hindistan'a çekildi, orada Babür İmparatorluğu'nu kurdu. Timur hanedanı, Babür'ün Hindistan'da kurduğu devlet ile varlığını koruyabildi.
Timur (Çağatayca: تیمور - Tēmür, Farsça: تیمور; d. 8 Nisan 1336 - ö. 18 Şubat 1405), Maveraünnehirli Türk kökenli veya Türkleşmiş Moğol komutan ve hükümdar. Timur İmparatorluğu'nun kurucusudur.
Çağatay ulusunu oluşturan kabilelerden Barlaslar'ın reisi olan Turagay ile Tekira Hatun'un çocuğu olarak 1336'da Semerkant yakınlarındaki Şehr-i-Sebz'e bağlı Hoca Ilgar köyünde dünyaya gelen Timur, 1370'te Çağatay Hanlığı'nın batısını kontrol altına alan askeri bir lider olarak kendini gösterdi. 1370'ten itibaren düzenlediği seferlerle bugünkü Orta Asya, Rusya, İran, Hindistan, Afganistan, Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan, Irak ve Suriye'yi kapsayan toprakları ele geçirerek 1402'de yapılan Ankara Savaşı'nda Osmanlı padişahı Yıldırım Bayezid'i mağlup edip esir alarak Anadolu'ya hakim oldu.
Timur, sağ ayağı aksak kalacak şekilde darbe aldığından dolayı kendisine Aksak Timur anlamına gelen Farsça Timur-i leng, Türkçeleşmiş olarak Timurlenk batılılar tarafından ise Tamerlane denilmekteydi. Timur'un düşüncesi Cengiz Han'ın ölümünden sonra parçalanan ve onun torunları tarafından kurulan Çağatay Hanlığı, İlhanlılar ve Altın Orda kalıntıları üzerinde Cengiz İmparatorluğunu tek bir siyasi çatı altında yeniden ayağa kaldırmaktı. Seferleri de bu düşüncesini doğrular niteliktedir ve saltanatının sonuna doğru bunu büyük ölçüde başarmıştı. Önce yeniden birleştirdiği Çağatay ulusunun başına geçti. Ardından batıda Hülagû Han topraklarını kendi hükümdarlığına kattıktan sonra kuzeye yönelip, Altın Orda'nın üzerinde egemenlik sağladı. Ancak 1405 yılında Çin'i fethetmek üzere düzenlediği seferde yolda hastalanarak hayatını kaybetti. Timur, hayatı boyunca Cengiz Han yasasına çok önem vermiştir. Cengiz Han soyundan Kazan Han'ın kızı Saray Mülk "Bibi" Hanımı nikahına alarak damat anlamına gelen Küregen lakabını taşımaya hak kazanmıştır. Cengiz Han'ın soyundan gelmediği için "Han" unvanı yerine "Emir" unvanını kullanmıştır ve ölünceye kadar kukla dahi olsa, Cengiz Han soyundan birini Han olarak yanında taşımıştır. Timur bir yandan Cengiz yasasının uygulayıcısı olurken diğer taraftan kendine İslamın Kılıcı şeklinde atıfta bulunarak fetihlerini meşrulaştırmak amacıyla İslami semboller kullanmıştır. 1398'de Hindistan'da Delhi Sultanlığı, 1401'de Suriye'de Memluk Devleti ve 1402'de Ankara Savaşı'nda Osmanlı Devleti'ne karşı kazandığı zaferlerden sonra İslam dünyasındaki en büyük güç konumuna geldi. Hristiyan Gürcüler, ateşe tapan Hindular ve İzmir'de Hristiyan Şovalyeleri'ne karşı hareket ederken gaza ödevini yerine getiren gazi hükümdar imajını üstlendi. Ancak kimi tarihçilere göre Timur için yasa, şeriattan önce gelmekteydi.
Seferlerinin en kanlısı ve uzunu Batı Asya'daki seferleridir. Birincisi üç, ikincisi beş ve üçüncüsü yedi sene sürmüştür. Seferleri sırasında ele geçirdiği şehirlerin bazılarını yakıp yıkmış kellelerden kuleler yapmıştır. Kan dökücülüğü ve tahripkârlığına rağmen girdiği hiçbir ülkede de âlimlerin ve sanatkarların incitilmesine müsaade etmemiştir. Fethettiği ülkelerdeki âlimleri, ustaları ve sanatkarları başkentinde toplayarak Semerkant'ın imarına çok önem vermiştir. Timur'un kurduğu devlet, Türk-Moğol devlet esasları ve Türk - Moğol askeri teşkilat unsurları ile İslam, bilhassa İran medeniyeti unsurlarının kendine mahsus bir birleşimidir.. Müslüman olmasının yanı sıra eski Türk-Moğol geleneklerini de yaşatmaya çalışmıştır.
Muğulcalı-Muscalı-Musacalı-Musulcalı Aşireti
"4 kardeşin soyu ve onların içlerinde yaşayan diğer halklar"
Timur'un Celayiriler'i yenmesiyle Timur'a tâbi olmuşlardı.
Karakoyunlular (Karakoyunlu Devleti)
Kara Yusuf
Karakoyunlular ya da Karakoyunlu Devleti (Azerice: Qaraqoyunlu dövləti, Farsça: قره قویونلي), başkenti Tebriz olan ve 1380-1469 yılları arasında bugünkü Doğu Anadolu Bölgesi, Güney Kafkasya, Azerbaycan ve Kuzey Irak topraklarında egemenlik sürmüş Oğuz Türklerinin kurmuş olduğu bir devlet.
Bayraklarında açıklanan damga Eski Sakalardan bu yana Hunların, Memlüklülerin, Selcukluların, Moğolların ve Tatarların, kullandığı "Ejderha yüreği" veya "Yaşam Çiçeği" damgası vardı.
Karakoyunlu aşireti 1284-1292 yılları arasında Türkistan'dan Fırat ve Dicle nehirlerinin yukarı vadilerine yerleşmiştir. Konar göçer bir Türkmen aşireti olan Karakoyunlular yazı Aladağ yaylalarında, kış aylarını ise Diyarbakır ve Fırat civarında geçirirlerdi.
Kösedağ Savaşı'ndan (1243) sonra Anadolu'ya hakim olmaya başlayan İlhanlılar'ın etkisinin azalmaya başladığı dönemlerde Karakoyunlu aşiretinin en büyük ve nüfuslu kollarından Baharlı kolu reisi Bayram Hoca Celayirîler'e bağlı kalarak yöresel yönetimini kurmuştu. Kardeşi Murad Hoca ise Celayirîler'in Musul valisi idi. 1365'ten 1382'ye dek adı geçen bu devlete tâbi oldular.
Bayram Hocanın 1382 yılında ölümü üzerine yerine oğlu ya da kardeşinin oğlu olan Kara Muhammed aşiretin başına geçti. Kara Muhammed, Celayirîler'e sadık kalarak babasının idare ettiği yerleri ve aşiret beyliğini elinde tutup kızını da hükümdar ile evlendirerek durumunu güçlendirdi. 1387 yılında Tebriz'i ele geçirmiş ancak burayı Timur'a terk etmek zorunda kaldıysa da ikinci defa burayı ele geçirdikten sonra Berkuk adına hutbe okutarak Timur'a karşı Memluklular'a itaat ettiğini göstermiştir. Kara Muhammed 1390 yılında beylik rekabeti sırasında Suriye'de yapılan savaşta hayatını kaybetmiştir. Kara Muhammed'in ölümünden sonra yerine oğlu Mısır Hoca bey olduysa da başarılı olamayarak yerine Karakoyunlu Devletini meydana çıkaran Kara Yusuf geçmiştir.
Kara Yusuf 1400'de Celayirîler'le birlikte hareket etseler de Timur İmparatorluğu tarafından yenilgiye uğrayarak önce Osmanlı Devleti'ne sığınmış daha sonra Suriye'ye sığındıkları sırada Timur'dan çekinen Memluk sultanı tarafından Celayiriler sultanı Ahmed ile birlikte Şam'da hapsedildi. Memluk sultanına isyan eden Şam valisi tarafından hapisten çıkarıldı. Celayiri Sultanı Ahmed'le birlikte Bağdat'ı Timurlulardan geri aldıktan sonra Kara Yusuf faaliyetlerine başladı. 1407 ve 1408 yıllarında iki defa Timurlular ordusunu yenilgiye uğrattıktan sonra Tebriz ve Azerbaycan'ı ele geçirdi. Daha sonra Diyarbakır'ı merkez yapan Akkoyunlu hükümdarı Kara Osman'ı da yenilgiye uğratarak etkinliğini sağlamlaştırdı. Daha sonra Kara Yusuf Tebriz'i merkez yaparak oğlu Pir Budak'la birlikte hükümdarlığını ilan etti.
Kara Yusuf'un oğluyla hükümdarlığını ilan etmesi Celayiriler ile arasının bozulmasına sebep oluş ve 1410 yılında bir yaylak antlaşmazlığı nedeniyle aralarında savaş başlamıştır. Celayiriler hükümdarı Sultan Ahmed komutasındaki ordu Tebriz'i ele geçirse de Erzincan kuşatmasından dönen Kara Yusuf yapılan savaşta Sultan Ahmed'in ordusunu yenilgiye uğrattı ve esir alınan sultan öldürüldü. Bu galibiyetten sonra Irak-ı Arab ve Bağdat'ı da ele geçirdi. Akkoyunlular, Şirvan ve Gürcistan hükümdarlarını da yenilgiye uğrattıktan sonra Irak-ı Acemi tamamen ele geçirdi. Bunun akabinde 1419 yılında Gaziantep taraflarına akınlar yaptı.
Karakoyunlular, Timur İmparatorluğu'nu kargaşadan çıkararak yeniden toparlamaya muvaffak olan Şahruh tarafından 1420'de tekrar yenilgiye uğratıldıysa da, Şah Ruh'un dönüşünden Karakoyunlu hakimi Kara İskender tekrar güçlenmiş ve Akkoyunlu Hâkimi Kara Yülük Osman Bey'i yenerek Doğu Anadolu Bölgesi'nin hakimiyetini tamamen elde etmişti. Fakat Şah Ruh 1435-36'da Kara İskender Bey'in üzerine yürüyerek adı geçeni tahttan indirdi. Yerine kendine sadık Cihan Şah'ı getirerek Tebriz valiliğine tayin etti.
1447'de Şah Ruh ölüp 1449'da Uluğ Bey suikast sonucu öldürülünce Timur İmparatorluğunda kargaşalar baş gösterdi. Cihan Şah da bu durumundan istifade ederek isyan etti. Timurlu baskısının azaldığı 1437'den itibaren tekrar genişlemeye başlayan devlet, 1440'ta Gürcistan ve Tiflis'i, 1445'te İsfahan'ı, 1447'de Fars ve Kirman'ı, 1450'de Cürcan ve Mazenderan'ı, 1458'de Herat (sadece beş aylığına), Nişabur ve batı Horasan'ı fethederek geniş bir sahayı yönetimi altına aldı.
Karakoyunlular'ın bu dönemde en önemli rakipleri Osmanlı Devleti ve Timur olmasına rağmen devleti yıkan darbe Akkoyunlular'dan geldi. Devlet 11 Kasım 1467'de Akkoyunlular'ın önderi Uzun Hasan'ın gerçekleştirdiği ani bir baskın sonucu Cihan Şah'ın ölümüyle yıkıldı ve toprakları bu devletin eline geçti.
Van'daki Ulu Cami, İsfahan'daki Cuma Camisi ve Tebriz'de Gök Mescid ile medresesi Karakoyunlular'ın dini mimarisinin örnekleridir.
Muğulcalı-Muscalı-Musacalı-Musulcalı Aşireti
"4 kardeşin soyu ve onların içlerinde yaşayan diğer halklar"
Karakoyunlular'ın Timurlular ve Celayiriler'i yenmesiyle Karakoyunlular'a tâbi olmuşlardı.
Akkoyunlular
Uzun Hasan
Akkoyunlular (Farsça: آغ قویونلو veya آق قوینلو, Osmanlıca: آق قوینلو, Azerice: Ağqoyunlu), 14. yüzyılda Oğuz Türklerinin kurmuş olduğu bir devlet. Horasan'dan Fırat Irmağı'na ve Kafkas Dağları'ndan Umman Denizi'ne kadar uzanan topraklarda egemen olmuşlardır.
Tarihi
Türkmen Oğuzlar' ın Bayındır boyundan olan Akkoyunlu Türkmenleri, 13. yüzyıl sonlarında Horasan' dan Azerbaycan' a gelmiş bir aşiret olup, 14. yüzyılda Azerbaycan, Harput, Diyarbakır yöresini yurt edindiler ve devlet kurmadan önce de bölgede etkili oldular. 1340'tan sonra Tur Ali Bey'in önderliğinde Anadolu, Suriye ve Irak içlerine akınlar düzenlediler. Trabzon İmparatorluğu topraklarını yağmaladılar. Trabzon imparatoru bu saldırılardan korunmak için kızını Tur Ali Bey'in oğlu Kutlu Bey’le evlendirdi.
Kuruluşu
Akkoyunlu Devleti’nin kurucusu, Kutlu Bey'in küçük oğlu Kara Yülük Osman Bey’dir. 1398'de Kadı Burhaneddin'i yenerek öldüren Kara Yülük Osman Bey, daha sonra Memlûk sultanının hizmetine girdi. 1400'de Timur'un Anadolu’ya girişine destek verdi ve bu hizmetine karşılık Malatya'yı, 1402'de Ankara Savaşı'ndaki desteğine karşılık da Diyarbakır bölgesini aldı. 1403'te de Diyarbakır'da hükümdarlığını ilan etti. Osman Bey 1435'te Karakoyunlular'a karşı savaşırken öldü.
Kara Yülük Osman Bey'in ölümünden sonra, oğulları arasında iktidar kavgası başladı ve Akkoyunlu Devleti eski gücünü yitirdi. Kara Yülük Osman Bey’in torunu Uzun Hasan, 1453'te Diyarbakır'ı ele geçirerek iktidar kavgalarına son verdi. Akkoyunlu Devleti'ni, sınırları doğuda Horasan'dan batıda Fırat Irmağı'na, kuzeyde Kafkaslar'dan güneyde Umman Denizi'ne kadar uzanan bir imparatorluğa dönüştürdü. Karakoyunluları yenerek bu devleti ortadan kaldırdı ve başkenti Diyarbakır'dan Tebriz'e taşıdı.
Sınırlarını genişletmesi ve bu denli güçlenmesi Uzun Hasan’ı Osmanlılarla karşı karşıya getirdi. Akkoyunlular ile Osmanlılar arasındaki çatışmalar, Fatih Sultan Mehmed'in Trabzon İmparatorluğu üzerine yaptığı sefer sırasında başladı. Uzun Hasan da Trabzon imparatorunun kızıyla evliydi ve Osmanlı ordusunu durdurmak için Trabzon'a kuvvet gönderdi. Gedik Ahmed Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu bu kuvvetlere yenildi. Fatih, 1461'de Trabzon'u aldıktan sonra Akkoyunluların üzerine sefere çıktı. Uzun Hasan 1473'teki Malatya Savaşı'nı kazanmasına rağmen Otlukbeli Savaşı'nda Fatih karşısında ağır bir yenilgiye uğradı. Bu yenilgiden sonra topraklarındaki siyasal ve askeri gücünü büyük ölçüde yitirdi. Fakat Uzun Hasan 1474-1478 yıllarında Gürcistan'a hücum etti. 1477'de Gürcü çarı VI. Bagrat (Gürcüce ismi: ბაგრატ VI)'la yapılan anlaşmaya göre Tiflis de dahil olmakla doğu Gürcistan Akkoyunlu egemenliğine girdi. Uzun Hasan’ın 1478'de ölmesinden sonra oğulları arasında başlayan taht kavgaları Akkoyunlu Devleti'ni iyice zayıflattı. Hatta 1500 yılında tahtın iki büyük varisi Murat'la Elvend ülkeyi iki yere parçaladilar. Kura'dan güneydeki topraklar olan Karabağ, Kızılüzen nehrinden Diyarbakır'a kadar topraklar Elvend'e; Irak, Fars, Kirman ise Murat'a kaldı. Sonunda Akkoyunlu Devleti, Safevi hükümdarı Şah İsmail tarafından 1503'de tamamen ortadan kaldırıldı.
Devlet yönetimi
Akkoyunlu ülkesi hükümdar ailesinin ortak mülkü sayılırdı. Hükümdarlar uluğ bey ya da han unvanıyla anılırdı. Akkoyunlu bey ve şehzadeleri, hükümdara bağlı kalmak koşuluyla, kendilerine bırakılan illeri yarı bağımsız olarak yönetirlerdi.
Merkezi devlet işleri başkentteki Büyük Divan'da görüşülür ve karara bağlanırdı. Sahib denen vezirler, hanedandan büyük boyların beyleri ve kazasker Büyük Divan'ın doğal üyesiydiler. Bu divana bağlı Esraf Divanları ise çeşitli devlet işlerinin yürütülmesinden sorumluydu. Ayrıca illerde birer küçük divan bulunurdu. İllerde hukuk işlerine kadılar, din işlerine de müftüler bakardı. Uzun Hasan devlet yönetiminde ve askeri örgütlenmede Osmanlı sistemini örnek almıştı. Kasaba ve köylerden devşirilen piyade azapları, illerdeki beylerin emrinde toprağa bağlı tımarlı sipahiler ve göçer Türkmen boylarından toplanan atlı askerler, savaş zamanında orduyu oluştururdu. Hasan Padişah olarak da anılan Uzun Hasan, Hasan Padişah Kanunları adıyla bilinen, devlet yönetimiyle ilgili yasalar koymuştu.
Akkoyunlu hükümdarları bilginleri ve sanatçıları korumuştur. Ali Kuşçu, Celaleddin Devvani ve İsa Savcı gibi bilginler, bu dönemde önemli yapıtlar vermişlerdir. Başta Diyarbakır ve Mardin olmak üzere Ahlat, Hasankeyf, Erzincan, Bayburt köyleri ve Hasankale'de Akkoyunlulardan birçok cami, türbe, medrese, kale, kale surları ve yazıt kalmıştır. Bunlardan Diyarbakır'daki Şeyh Matar ve Şeyh Safa camileri, Bayburt' un Sinor köyünde Kutlu Bey' in defnedildiği türbe, Mardin'deki Sultan Kasım Medresesi ve Ahlat'taki Emir Bayındır Camisi ile kümbeti önemlidir. Müslüman olmadan önce koyun totemine bağlı olan Akkoyunlular, İslam dinini benimsedikten sonra da bu toteme bağlılıklarını sürdürerek bayraklarını ve mezar taşlarını koyun resimleriyle süslemişlerdir.
Akkoyunlu Hükûmeti zamanında Anadolu’da sürdürülen Alevîlik hareketleri
Sekizinci hicrî asırda Anadolu hemen hemen tamamıyla Şiî bir hüviyete bürünmüştü. Harezm’den geri dönen aşîretler, asırlar boyunca çeşitli mezhep mücadelelerinden bitâp düşmüş bir çevrenin sâhip olduğu i’tikadları da beraberlerinde getirmişlerdi. İlhanlılar’ın yıkılması ve Moğol saraylarında yaşayan Şiî ulûlarının buralardan tardedilmelerinden sonra Diyâr-ı Bekir Türkmen Beyliği’nin oluşumuna kadar geçen süre zarfında bu aşîretler bağımsız olarak yaşamlarını sürdürmüşlerdi.
Diyâr-ı Bekir Türkmen Beyliği’nin “Akkoyunlu Aşîreti” tarafından kurulması üzerine İlhanlı ve Moğol saraylarını terk eden Şiî âlimleri bu topraklara sığındılar. Akkoyunlu hükümdarı Sultan Yakup’un, muhtemelen Şah İsmail'in babası Şeyh Haydar’ın öldürülmesinden sonra Osmanlı padişahı Sultan Beyazıt’a gönderdiği tarihsiz Farsça mektubunda Kızılbaşların mürşidi Şeyh Haydar'ı ''ser-i halka-i erbâbı dalâl/sapkınlar topluluğunun başı'' olarak vasıflandırarak bu din ve devlet düşmanı sapkınların yok edilmesinden dolayı Müslümanların çok sevineceğini ifade etmektedir. II. Beyazid ise cevabi mektubunda, Sultan Yakup’un “gürûh-i dâlle-i Haydariyye/sapkın Haydariyye topluluğu”na karşı galibiyetini tebrik etmiştir. Akkoyunlu hükümdarı Sultan Elvend, II. Bayezid’e gönderdigi mektupta Kızılbaşları def etmek için hazır olduğunu söyleyerek şöyle tarif etmiştir: “cemâat-i dâll ve mudill evbâş-ı Kızılbaş-hazelehumullahu ve kahherahum/sapık ve saptırıcı alçak Kızılbaş toplulugunun -ki Allah onları kahretsin”.
H. 892 / M. 1487 yılında Karakoyunlular, Akkoyunlular tarafından ağır bir yenilgiye uğratılınca ülkeleri de ellerinden çıkmış oldu. Bilâhare, Akkoyunlular da H. 907 / M. 1502 tarihinde Nahçivan civarında İsmâ‘il Safevî Hatai ile giriştikleri meydan muharebesini kaybederek tarih sahnesinden silindiler.
Muğulcalı-Muscalı-Musacalı-Musulcalı Aşireti
"4 kardeşin soyu ve onların içlerinde yaşayan diğer halklar"
Akkoyunlular'ın Karakoyunlular'ı yenmesiyle Akkoyunlular'a tâbi olmuşlardı.
Safevî Devleti
I. İsmail (Şah İsmail)
Safevî Devleti veya Devlet-i Safevîyye (Farsça: صفویان, Azerice: Səfəvîlər Dövləti), 1501 ve 1736 yılları arasında varlığını sürdürmüş, sıkça modern İran tarihinin başlangıcı olarak kabul edilen, İran tarihindeki en önemli hanedanlıklardan biri tarafından yönetilmiş devlet. Bugünkü İran, Azerbaycan, Ermenistan, Irak, Afganistan, Türkmenistan ve Türkiye'nin doğu kesiminde varlığını sürdürmüş, tarihte ilk kez Şiî Onikiciliğini resmî mezhep olarak kabul etmiş ve Azerbaycan ve İran'ın varis olduğu hâkim hanedanın devletidir.
Safevi Devleti'nin kuruluşuna destek veren Türkmen boyları şunlardır; Şamlı, Afşar, Kaçar, Çağırganlı, Karamustafaoğlu, Tekeli, Beğdili, Humuslu, Ustaclu, Dulkadirlu, Varsaklar.
İsmail Safevi, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın torunu olan Akkoyunlu Emiri Elvend Mirza'yı Şarur (Nahçıvan) yakınlarında yendikden sonra 1501 yılının temmuz ayında Tebriz'de kendisini Şah ilan etti. I. Tahmasb, bütün Azerbaycan'ı imparatorluğa dahil edince Azerbaycan Türkleri Safevî ordusunun esas nüvesini teşkil etmiştir.
Bundan sonra tüm İran'ı ele geçirerek, Mayıs 1502'de resmen Safevî Şahı olan I. İsmail sonraki 250 yılda Orta Doğu'ya büyük etki yapacak bir Şiî devletinin temelini atmıştır.
Timur Ankara Savaşında Yıldırım Beyazıt'ı yendikten sonra Anadolu'dan aldığı 30 bin esiri Azerbaycan'a götürerek Erdebil'e yerleştirdi. Erdebil Şeyhi Ali'nin (Şeyh Cüneyd'in dedesi) isteğiyle Timur esirleri serbest bıraktı ve esirler zamanla ona bağlanarak ondan tarikat dersi aldılar ve böylece Şeyh Ali'ye bağlılıklarını sürdürdüler. Başlangıçta Sünni olan bu insanlar, Şeyh Ali'nin etkisiyle Şiî oldular ve tarikatın emrine girdiler.
1447'de tarikatın başında bulunan Şeyh Cüneyt İran'da siyasi bir güç haline gelmek için devrimci Şiî anlayışını benimsedi. Akkoyunlular'ın elinde bulunan Doğu Anadolu Bölgesi'ne gelerek bölgedeki yerel güçleri etrafına toplamaya başlamıştı. Karakoyunlular ile mücadele halinde olan Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın yanına giden Cüneyt onun kız kardeşi Hadice Begim ile evlenmişti. Bu evlilik ile Uzun Hasan, Cüneyt'in Türkmenler üzerindeki nüfuzundan yararlanmayı düşünürken, Cüneyt de bu sayede amaçlarını gerçekleştirmek için serbestiyet elde etmişti. Etrafına topladığı güçle Azerbaycan'da Şirvan ülkesine saldıran Cüneyt yapılan savaşta yaşamını yitirdi.Yerine geçen oğlu Şeyh Haydar dayısı Uzun Hasan'ın kızı Halime Begim/Alemşah ile evlendi. Bu sayede Anadolu'da Alevî anlayışını daha da artırdı. Osmanlı hükümdarı II. Bayezit'in gerekli önlemleri almaması da Safevîlerin güçlenmesinde önemli bir rol oynadı. Anadolu'dan sürekli göçlerle güçlenen Erdebil şeyhi Haydar, Akkoyunluların Otlukbeli yenilgisinden sonra düştüğü bunalımlı durumdan yararlanmaya çalıştı. Fakat dayısının oğlu Akkoyunlu Yakup Bey ile yaptığı bir savaşta yaşamanı kaybetti. Oğlu Şeyh İsmail, Akkoyunluların iç savaşından yararlanarak 1500 yılında Erzincan'a geldi. Etraftaki bütün müritlerinin toplanmasını emredince Ustacalu, Şamlu, Rumlu, Dulkadir, Tekelü ve Karaman-Turgutlu Türkmenleri ile Varsaklar'dan binlercesi etrafında toplandı.1501'de Akkoyunlu emiri Elvend Mirza'yı Nahçıvan'da yenilgiye uğratan İsmail Azerbaycan'ın tamamını ele geçirerek Tebriz'de kendini şah ilan etti. Böylece dedesinin başlattığı Şiî devrimci-siyasi girişim İsmail tarafından başarıyla sonuçlandırılmış oldu. Artık Erdebil Safevîye Şeyhliği'nin yerini Safevî Şahlığı alıyordu.
Safevîlerin yükselişi
Kuruluş
Anadolu'da 15. yüzyıl boyunca Osmanlı ilerlemesi devam etmiş Türkmenler de kontrol altına alınmıştı. Kuruluş döneminde heterodoks zümrelere daha müsamahakar davranan Osmanlı Devleti bu sıralarda kontrol etmekte zorlandığı göçebe Türkmen boylarını yasadışı ilan ederek baskı altına almıştı. İşte bu ortamda Erdebil Safeviye şeyhi İsmail, Azerbaycan'dan Anadolu içlerine kadar yayılmış bulunan küskün Oğuz-Türkmen boy ve oymaklarını ruhani otoritesiyle birleştirerek 1501'de zamanın en güçlü Sünni Türkmen federasyonu olarak bilinen Elvend Mirza liderliğindeki Akkoyunlular'dan Tebriz'i kendi yönetimine aldı.
Safevî Devleti'nde önemli görevlere Türkmenler getirildi. Göçebe Türkmenler, Osmanlı'da yitirdiği yerini Safevi Devletinde buldu. Bundan sonra Türkmenler akın akın Safevî yolunu tuttular ve onunla da kalmayarak yaşadığı toprakların Safevilere bağlanması için sık sık ayaklanmalar çıkardılar.
Safeviler, kendilerinin 7. Şia imamı Musa el-Kazım yoluyla Ali ve Fatma soyundan geldiklerini iddia ettiler, İsmail ayrıca şahlığını ilan ettikten sonra, otoritesini İran'da daha da güçlü kılmak için Sasani imparatorluğunun mirasında da hak iddia etti.
Tebriz'in zaptıyla Safevi hanedanlığı başlamış oluyordu. I. İsmail 1501'de Tebriz'i başkent, kendini Azerbaycan Şahı ilan etti ve buradan İran içlerine doğru yayılmasını sürdürdü. Kuruluşu takip eden ilk on yıl boyunca bir yandan devletini Osmanlı saldırılarından korumaya çalışan İsmail, öte taraftan Akkoyunlu kalıntılarını ezerek onların topraklarındaki yayılmasını sürdürdü. 1503'te Hemedan, 1504'te Şiraz ve Kirman, 1507'de Şia'nın kutsal mekanları Necef ve Kerbela, 1508'de Van, 1509'da Bağdat, 1510'da Özbek Şeybani Hanlığının kurucusu Muhammet Şeybani Han'ı hezimete uğrattığı bir savaş neticesinde Horasan ve Herat (Sistan'ın merkezi) şehirlerini zaptetti. 1511'de Özbekler bu yenilgi üzerine Maveraünnehir'e çekilerek Safevilere karşı uzun yıllar sürecek saldırılarını devam ettirmişlerdir.
Uzun yıllardır Şah İsmail'in faaliyetlerini yakından izleyen ve onun 1511'de Anadolu'da çıkarttığı Şah Kulu ayaklanmasıyla ne kadar etkili olabileceğini gören Osmanlı sultanı Yavuz Sultan Selim, nihayet 1514'te Safevileri ezmek maksadıyla Doğu Anadolu Bölgesi ve Azerbaycan üzerine yürüdü. Ve bununlada iki Türk devletinin sonuçları çok ağır olan savaşına yol açtı. Osmanlıların top ve tüfeklerine karşın Safevi ordusu çok daha ilkel silahlarla savaşa hazırlanmıştı. İki tarafın ordusu başlarında bizzat hükümdarları olduğu halde Tebriz'in batısında Çaldıran'da karşılaştı. Safeviler yenilgiye uğradı.
Tebriz'i kolayca ele geçiren Osmanlı kuvvetleri I. Selim'in bütün ısrarlarına karşın Safevi ordusunu izlemeyi reddettiler. Kışın yaklaşmasıyla Tebriz terk edildi. Bu savaş yıllar sonra Şah I. Tahmasp ile Sultan I. Süleyman (Kanuni) arasında aynen kendini tekrarlayacaktı.
Devlet Mezhebi Olarak Şiîlik'in Tesisi
Ana madde: Safevîlerin İran'ı Şiileştirmesi
Şah İsmail, Kızılbaş Alevî olmasına ve On İki İmamcı Şiilik inancıyla uzlaşması pek kolay olmayan Şiî (On iki imamcı Tasavvuf, Alevi) inancına rağmen, Şiâ'nın mezhepsel ileri gelenlerini ülkesine getirerek, onlara sadakatleri karşılığında toprak ve paralar hediye etti. Safevi döneminden sonra ve özellikle Kaçar hanedanı döneminde Şiî ulemanın rolü artmış, ulema bağımsız ya da hükümetlerle ortaklaşa rol oynamaya başlamıştır. Safevîler sufî/tasavvufî geçmişine sahiptirler. Devlet feodal bir teokrasi haline geldi fakat bu din ve devlet ayrılığı biçiminde değildi. Şah dinsel ve dünyevi yetkilerin her ikisini birden elinde tutuyordu.
Osmanlı devleti ile süren güç mücadeleleri sırasında Orta Asya'dan Anadolu'ya göç etmekte olan Türkmenler, güzergâhları üzerinde olan Safevî İmparatorluğu'dan geçmekteydiler. Bu nüfus kitlelerini kendi tarafına çekmeyi düşünen Safevîler, Alevilik inancının Türkmenler arasında yayılmasını sağladılar. Şah İsmail'in öncelikli hedefi Doğu Anadolu olduğundan burada yaşayan halkların özellikle Zazaların büyük çoğunluğu ve bir kısım toplulukların Alevî inancını kabul etmelerinde büyük etkileri olmuştur.
I. İsmail veya Şah İsmail tam unvanıyla Ebu'l-Muzaffer Bahadır el-Hüseynî) ( (Farsça: شاه اسماعیل; d. 17 Temmuz 1487, Erdebil - 24 Mayıs 1524 Erdebil), Safevî Tarikatı'nın lideri ve Safevi Devleti'nin kurucusu ve ilk hükümdarı. Kurduğu devlette Azerbaycan Türkçesi saray ve ordu dili olarak Farsça bürokrasi dili olarak kullanılmıştır.
Hayatı
İlk yılları
İsmail, 17 Temmuz 1487 tarihinde Erdebil şehrinde Safevî Tarikatı'nın Türkmen şeyh ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldi. İsmail'in babası Şeyh Haydar, dedesi ise Şeyh Cüneyd'dir. İsmail'in annesi Alemşah Halime Begüm Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'nın kızıdır. Şeyh Haydar, Kafkasya’ya düzenlediği seferinde öldürülmüş babası Şeyh Cüneyd'in öcünü almak için 1488'de Şirvanşahlar Devleti'e saldırır. Şirvan hükümdarı Ferruh Yasar yenilgiye uğrayarak Gülistan kalesine çekilir. Yedi ay muhasarada kaldıktan sonra Şirvan hükümdarı damadı olan Akkoyunlu sultanı Yakub Bey’den yardım istedi. Şeyh Haydar da, Alemşah Halime Begüm ile evlendiğinden, Yakup’un kardeşinin kocası idi, fakat Haydar’ın daha da güçlenmesini istemeyen Akkoyunlu hükümdarı Ferruh Yasar'a bir kuvvet gönderdi. Akkoyunlu ve Şirvanşah ordularıyla Taberistan yakınlarında yapılan savaşta Şeyh Haydar öldürüldü.
Babası Şeyh Haydar öldürüldükten sonra, İsmail dayısı Sultan Yakup tarafından annesi Âlem şah Begüm ve kardeşleri Sultan Ali ve İbrahim ile birlikte Şiraz Valisi Mensur Pürnak Bey’in yanına gönderildi. İsmail o sırada bir yaşındaydı. Sultan Yakup'un ömrünün sonuna kadar onlar Fars'ta İstahr kalesinde hapsedildiler. Sultan Yakup 1490'da eşi tarafından öldürüldü.
Akkoyunlu dönemi
Akkoyunlu tahtına geçen Rüstem Bey kardeşi Baysungur ile yaşanan saltanat mücadelesinde Haydar'ın oğullarından yararlanmak için İsmail ve kardeşlerini hapisten çıkarıp serbest bıraktı. Nerede ise 4,5 sene (1489-1493) hapiste kalmış İsmail kardeşleri ve annesi ile Tebriz'e geldiklerinde Rüstem tarafından çok saygılı bir şekilde karşılandılar. Fakat savaş sırasında İsmail'in büyük kardeşi Sultan Ali'nin ve Kızılbaşlar'ın cesurca çarpıştıklarını görünce korkuya kapılır, kendisini ve neslini ortaya çıkacak tehlikelerden korumak için Şeyh Cüneyd neslini ortadan kaldırmaya karar verir. Önce Erdebil'e gitmelerine izin verilmiş kardeşlerin orada güçlenmesinden endişe eden Rüstem Bey onları tekrar Tebriz'e getirdi. Burada müritlerinin birinden Rüstem'in onu öldüreceğini duyan Sultan Ali kardeşleri ile birlikte Erdebil'e yola çıktı, onların gitmesini öğrenen Rüstem Bey arkalarından ordu yolladı, Erdebil yakınlarında Şam Esbi çevresindeki çatışmada Sultan Ali'yi öldürüldü. Ölümünden önce Şeyh Sultan Ali İsmail'i varisi ilan eder. Kızılbaşlar, İsmail'in arandığını öğrenince onu bir süre Erdebil'de daha sonra da Reşt'te gizlenmesini sağlarlar. Daha sonra iki kardeş Şii olan Lahican Valisi Karkiya Mirza Ali'nin davetini kabul edip Lahican’a gittiler. Onların Lahican’da olduğuna emin olan Rüstem 300 kişilik askeri güç yolladı, fakat Karkiya her iki kardeşi bir sepete koyarak onları ağaçtan sallayarak kardeşlerin Lahican topraklarında olmadığına yemin etmesi üzerine onlar Tebriz’e geri döndüler. Birkaç ay sonra büyük kardeş İbrahim, annesinden uzak kalmaya dayanamadı ve Erdebil’e yola düştü. Onun sonraki hayatı hakkında bilgi yoktur.
İsmail, Lahican’da Şii alimlerinden Mevlâna Şemseddin Lahicî’den Arapça, Farsça, Kur’an, tefsir ve Şiî mezhebinin prensiplerini ve Kızılbaş reislerden harp tekniklerini öğrendi. Onun Lahican’da savaş eğitimi alıp almadığı konusunda pek bilgi yoktur. Harekete geçmeye karar veren İsmail 1499 yılının Ağustos ayında yalnızca 7 sufi ile Lahican’ı terk etti. Erdebil'e vararak annesi ile görüştü, ecdatlarının mezarlarını ziyaret etti, fakat Erdebil hâkimi Câkirlü Ali Bey’in baskısı ile Erdebil’i terk etmek zorunda kaldı.
Şeyhlikten Şahlığa
1500 yazında Erzincan'da Ustaclu, Şamlu, Rumlu, Tekelü, Zülkadir, Avşar, Kaçar ve Varsak Türkmen aşiretleri'nden oluşan 7.000 Kızılbaş İsmail'in davetine icabet etmiştir. Kızılbaş ordusu Kasım 1500'de Kura Nehri'ni geçerek Şirvanşahlar Devleti üzerine yürümüştür. Gülistan Kalesi yakınında gerçekleşen Çabani Meydan Muharebesi'nde Şirvanşah Ferruh Yesar'ın ordusunu yenmiş ve Bakü'yü ele geçirmiştir. İsmail Şerur Savaşı'nda Akkoyunlu Elvend Mirza'nin ordusunu yendi. Elvend Erzincan’a doğru kaçtı. Sonralar yeni ordu toplamaya çalışan Elvend 1504'te hastalandı ve ardından Diyarbakır’da öldu. 1501 yılının yazında Tebriz'e girerek taç giyip resmen kendini “Şah” ilan etmiş, Safevi Devleti'ni kurmuştur. Şah olduğunda ilk yaptığı iş, Şii mezhebini resmi mezhep ilan etmesi oldu.
Akkoyunlu hanedanından kalan Murat Bey, büyük bir ordu topladı, Hemedan’da Elmakulağı’na yerleşti,
iki ordu arasında 21 Haziran 1503’de olan savaşta Kızılbaşlar galip geldiler, Murat Bey Şiraz'a kaçtı. İsmail 24 Eylül 1503 tarihinde Şiraz'a girmiş ve aynı yılın sonlarına kadar Azerbaycan, Fars ve Irak-ı Acem'in çoğu üzerinde hakimiyet kurmuştur. 1508'de Bağdat'a girdi. 1510'da Merv yakınında Şeybani Hanlığı'nı yendi, savaşta Şeybanî Han'ın ordusundan çoğu asker öldürüldü. Şeybanî Han'ın cesedi bulundu ve Kızılbaşlar onun başını kesip Şah İsmail'in yanına getirdiler.
Çaldıran Muharebesi
1514'te Çaldıran Muharebesi'nde Osmanlı padişahı I. Selim'e yenilmiştir. Savaş sırasında Şah İsmail kurşunla kolundan yaralanarak atından düşmüş, bir Osmanlı askerinin saldırısı üzerine Şah'ın yanındaki askerlerden Mirza Sultan Ali, "Şah benim" deyip süvariye doğru koşarak esir düşmüş, bu sırada bir seyis Şah'a atını vererek kaçmasını sağlamıştır. Bu yenilgiden sonra ruhsal bir çöküntü yaşadı, savaştan uzak durmaya çalışırken ülke ile ilgili işlere pek önem vermemeye başladı, devlet işlerini daha çok emirlerine havale etti. 1514'ten vefat edene kadar şah şahsen hiçbir savaşa girmemiştir. İsmail 24 Mayıs 1524'te 37 yaşındayken iç kanamadan öldü. Erdebil'deki Safevi Türbesi'ne defnedildi. Şah İsmail'in on bir çocuğu vardı, bunların altısı erkek ve beşi kız idi.
İran'ı Şiileştirmesi
Ana madde: Safevîlerin İran'ı Şiileştirmesi
Şah İsmail, 1501 yılında Tebriz'de tahta oturduktan sonra Şiiliği resmî mezhep ilan etmek için Kızılbaş emirleri ile istişare etti. Emirler Tebriz halkının dörtte üçünün Sünni olduğunu, başlarında bir Şii hükümdar istemeyeceklerini ve buna karşı çıkacaklarını ifade ettiler. Şah İsmail ise, "Kimseden korkmuyorum. Allah ve On İki İmam benimledir. Eğer bir söz söylenirse kılıcımı çeker ve kimseyi sağ bırakmam." dedi. Ertesi gün Tebriz Cuma Camii'nde Şii alim Mevlana Ahmed Erdebilî On İki İmam adına hutbe irad etti. Camide neredeyse her iki kişinin arasında silahlı bir Kızılbaş bulunuyordu. Şah İsmail, hutbenin okunduğu minberin yanındaydı. Cami ahalisinin yarısı bu durumdan memnuniyet duyarken diğer yarısı homurdanmaya başlayınca Kızılbaşlar kılıçları ile onları susturdular. Hutbe bittikten sonra Ebubekir, Ömer ve Osman'a lanet okundu ve artık her yerde ilk üç halifeye lanet okunması gerektiği ve okumayanların katledilmesi emredildi. Ayrıca ezana "Muhammed ve Ali hayrü'l-beşer", "Eşhedü enne Aliyye veliyullah" ve "Hayyi alâ hayrü'l-amel" ifadeleri eklendi.
Şah İsmail döneminde Safevi-Osmanlı ilişkileri
Safevî Devleti gibi güçlü bir devletin kurulması Osmanlı İmparatorluğunu rahatsız ediyordu. Anadolu Kızılbaşlarının İsmail'in yanında yer alması, Osmanlı sınırında artan isyanlar ve dini sebepler I. Selim ile Şah İsmail'i karşı karşıya getirdi. 1513' de I. Selim, Safevî Devletine hücuma geçti. Sultan Selim'in yazdığı mektupların birisi Türkçedir diğerleri Arapça ve Farsçadır. Şah İsmail de hem Türkçe hem Farsça mektuplar yazmıştır. Yine 1514 yılında Çaldıran Savaşı'nda Osmanlı İmparatorluğu, Safevileri yenerek büyük bir galibiyet elde etti.
Katliam yaptığı iddiaları
Tebriz'i aldıktan sonra Akkoyunlu hanedanına mensup kişiler ile babası Şeyh Haydar'a karşı savaşanların mezarları açılıp kemikleri yakıldı. Akkoyunlu Elvend Mirza'nın askerlerinden 800'den fazlası kılıçtan geçirildi. Babası Şeyh Haydar'ın başının köpeklere atılmasının intikamını bütün sokak köpeklerini öldürerek aldı. İlk üç halifeye lanet okumayanların katledilmesi, Safevilere ve Şiilere sevgi duyan kişilere zulmeden Sünnilerin intikam ateşinde yakılmaları emredildi. Tebriz ele geçirildikten sonra Azerbaycan'da pek çok kişi katledildi.
Asta kalesi bir ay direndikten sonra aman dileyerek kaleyi teslim ettiler ancak kale halkına ve Türkmenlere katliam yapıldı ve kimi rivayetlere göre 30.000 kimi rivayetlere göre 10.000 kişi katledildi. Türkmenlerin lideri kazığa geçirtilip yakıldı. Yezd ele geçirildikten sonra şehirde katliam yapılarak en az 7000 kişi öldürüldü. Ebruh hakimi, Osmanlı elçisinin gözü önünde kadın, erkek akrabalarıyla beraber ateşte yakıldı. Kızılbaşlar, Tabes'i ele geçirdikten sonra 7.000 veya 1.000 kişi katledildi.
Babası Şeyh Haydar'la savaşanlar soruşturuldu ve bunun neticesinde pek çok Türkmen kabilesine mensup kişi öldürüldü. Bağdat'a girince çoluk çocuk ayırt etmeden pek çok Türkmen katledildi. Ebu Hanife'nin türbesini yıkıp mezarını açıp kemiklerini yaktılar.
Sünni şehri olan Herat'ı ele geçirince en az 2.000 veya 3.000 kişiyi öldürdü. Herat'ta ilk üç halifeye lanet etmeyi reddeden Şeyhülislam Seyfeddin Ahmed yakılarak, Hafız Zeyneddin ise feci şekilde öldürüldü.
Muğulcalı-Muscalı-Musacalı-Musulcalı Aşireti
"4 kardeşin soyu ve onların içlerinde yaşayan diğer halklar"
Safevî Devleti'nin Akkoyunlular'ı yenmesiyle Safevî Devleti'ne tâbi olmuşlardı.
Dulkadiroğulları Devleti (Beyliği)
Alaüddevle Bozkurt Bey, Şehsüvaroğlu Ali Bey
Dulkadiroğulları Devleti (Beyliği), II. Dönem Anadolu Beylikleri'den biridir. 1298-1522 yılları arasında Anadolu'nun güneyinde, Elbistan merkez olmak üzere kurulmuşlardır. Bir Türkmen Devletidir. Dulkadiroğulları Oğuzlar'ın Bozok kolundandır. İlk reisi Zeyneddin Karaca Bey'dir. Osmanlı İmparatorluğu ve Memlükler arasında mücadelelere neden olan devlet, Turnadağ Muharebesi'yle (1515) yıkılarak Osmanlı İmparatorluğu'na bağlandı. Osmanlı sarayına çeşitli dönemlerde toplam beş adet gelin göndermiş olan Dulkadirli hanedanı böylece Osmanlı hanedanıyla akraba olmuştur. Yıldırım Beyazıd'ın eşi, Çelebi Mehmed'in eşi, II.Murat'ın annesi ve eşi, Fatih'in annesi, Fatih'in babaannesi ve Yavuz Sultan Selim'in annesi Dulkadir Sultanlarının kızlarıdır. Dulkadiroğlu Devleti Osmanlı Devleti'ne bağlandıktan sonra Dulkadiroğlu Hanedanının şehzadeleri Osmanlı Devleti içinde Beylerbeyi, Sancakbeyi, Tımarlı Sipahi Alaybeyleri olarak önemli görevlerde bulunmuşlardır. Sultan Alaüddevle Bozkurt Han'ın oğlu Şehzade Şahruh Mehmed Bey'in torunu olan Şehzade Davut Bey 1580 yılında Kayseri Sancak Beyi olmuş 1610 yılına kadar bu görevde bulunmuştur. Davut Bey'in devlet görevi bittiğinde kendisine Has olarak Kayseri'nin 357 köyünü kapsayan, Tomarza, Bünyan, Develi, Sarız, Pınarbaşı, Akkışla ilçelerini de kapsayan Zamantı Bölgesi verilmiştir. Davut Bey'in Tımarlı Sipahi Alaybeyi olan oğulları bölgeyi Gülveren Köyü'nden yönetmişlerdir. Babadan oğula Osmanlı sarayından tasdikle devam eden bu görev Sultan Abdülmecîd Hanın 19 Ocak 1841 fermanı ile kalan son tımarlı sipahileri tımarlarına ölene kadar sahip olmak şartıyla emekliye sevk etmesi ile Büyük Selçuklu döneminden beri Anadolu ve Ön Asya Türklüğünün idari ve askeri aristokrasisi ve bürokrasisini oluşturan tımarlı sipahi sınıfı resmen sona erdi. Bu bağlamda Gülveren'den bölgeyi yöneten Dulkadiroğlu Mehmed Sipahi Bey'in 1899 yılındaki vefatına kadar bu görev sürmüş oldu. Bu tarihten sonra Asakiri Nimazı Şahane adı ile oluşturulan yeni bir askeri sistemde Dulkadiroğlu hanedanı mensupları askeri görevlerini bu çatı altında sürdürerek yönetimde oldular. Dulkadiroğlu Hanedanı mensuplarının Tımarlı Sipahi Alaybeyleri bölgede Alaybeyler Sipahiler olarak bilinmekle birçok mühim işlere imza atmışlardır. Bu hanedan Gülveren başta olmak üzere, Harsa, Bel ve Alaybeyli köylerinde yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Soyları günümüzde de sürmektedir. Kırşehir, Kayseri, Malatya gibi illerde de bu hanedana bağlı aileler varlıklarını devam ettirmektedir.
Bey | Hüküm Süresi | Notlar |
---|---|---|
Zeyneddin Karaca Bey | 1339-1353 | Beyliğin kurucusu. |
Garseddin Halil Bey | 1353-1386 | |
Şaban Süli Bey (Sevli Bey) | 1386-1398 | |
Sadaka Bey | 1398-1399 | |
Nâsıreddin Muhammed Bey | 1399-1442 | |
Dulkadiroğlu Süleyman Bey | 1442-1454 | |
Melik Arslan Bey | 1454-1465 | |
Şah Budak Bey | 1465-1467 | |
Şehsüvar Bey | 1467-1472 | |
Şah Budak Bey | 1472-1480 | |
Alaüddevle Bozkurt Bey | 1480-1515 | |
Şehsüvaroğlu Ali Bey | 1515-1521 | Osmanlı beylerbeyi olarak hüküm sürdü. |
Alaüddevle Bozkurt Bey
Sultan Alaüddevle Bozkurt Bey, Dulkadiroğulları Hükümdarı. Osmanlı Padişahı II. Bayezid'in kayınpederi olup, Yavuz Sultan Selim'in öz annesi olan Ayşe Hatun'un babasıdır. Önceleri damadı II. Bayezid ile beraber hareket etti. Ancak sonraları Yavuz Sultan Selim zamanında Memlükler ile beraber hareket etmeye başladı. Osmanlı Devleti'nin yerine atadığı kardeşi Şah Budak Bey'i Memlükler'in yardımı ile yendi. Bu savaştan sonra kardeşi Şah Budak Bey, Kahire'ye gönderilerek idam edildi. Mezarı Elbistan Ulu Camii'ndedir.
Hakimiyetinin ilk yıllarında Osmanlıların yanında yer aldı. Üzerine gönderilen Memlük ordularını mağlup etti. Dulkadiroğulları Beyliği yüzünden Osmanlı-Memlük ilişkileri bozuldu. Çukurova'da hakimiyet mücadelesi yüzünden başlayan Osmanlı-Memlük Savaşları 1485-1491 yılları arasında davam etti. Öz kızı Ayşe Hatun'u II. Bayezid'e verdi. Bu evlilikten Yavuz Sultan Selim dünyaya geldi. Böylece Bozkurt Bey de Yavuz Sultan Selim'in dedesi oldu.
Memlük ve Osmanlı toprakları arasında kalan beyliğinin devam edebilmesi için her iki devlet ile de yakın ilişkiler kurdu. İzlediği denge, beraberlik siyaseti ile uzun yıllar beyliğin başında oldu. Ancak 1501 yılında Tebriz'de kurulan Safevi Devleti ile mücadele etti. Safevi hükümdarı Şah İsmail Anadolu'yu ele geçirmek istemekteydi. Dulkadiroğulları topraklarına giren Şah İsmail 1507 yılında Elbistan'ı aldı ve burasını baştan aşağıya harabeye çevirerek Maraş'ı da ele geçirdi. Şah İsmail'in geri çekilmesinden sonra Maraş ve Elbistan'ı yeniden geri aldı. Ancak, Elbistan öyle harap edilmişti ki, bu yüzden başkenti Maraş'a taşıdı. Bundan sonra Osmanlılara karşı Memlüklerin yanında yer almaya başladı. Şah İsmail'in üzerine Yavuz'un başlattığı Çaldıran seferine çağrıldığı halde katılmadı. Yavuz'un yanında olan kardeşi Şehsüvar Bey'in oğlu Ali Bey'in Osmanlılar tarafından desteklenmesini hoş karşılamıyordu. Bu yüzden de Çaldıran Savaşı'na giden Osmanlı ordusunun iaşe yollarını keserek, teçhizatlarını yağmalattırıyordu.
Yavuz Sultan Selim 1514 yılında Çaldıran zaferini kazanınca Dulkadiroğulları Beyliği'ni ortadan kaldırmak için harekete geçti. Kayseri sancak beyliğine getirilen Ali Bey'e, Dulkadiroğulları Beyliği toprakları alındığı takdirde kendisine verileceğini bildirdi. 1515 yılında Ali Bey ve Rumeli Beylerbeyi Sinan Paşa, Alaüddevle Bozkurt Bey'in üstüne gönderildi. 16. yüzyılda 1515 yılında Göysun yakınlarında Durna Dağ'ında Osmanlılar ile Dulkadirliler arasında baş veren savaşta yenilerek dört oğlu ile birlikte idam edildi. Böylece, Dulkadiroğulları Beyliği de filen sona ermiş oldu.
Yavuz Sultan Selim'in dedesi Alaüddevle Bozkurt Bey'in Şah-Ruh Bey, Ahmed Bey, Turak Bey, Süleyman Bey, Er-Divane Bey adlı oğulları, Ayişa Hatun ve Beyli Hatun adında kızları vardı.
Turnadağ Muharebesi
Turnadağ Muharebesi, Osmanlı Devleti ile Dulkadiroğulları Beyliği arasında 12 Haziran 1515 tarihinde gerçekleşen muharebe.
Çaldıran Savaşı'ndan sonra I. Selim, Kemah'ı alıp Sivas'a gelmişti. Emrindeki Rumeli Beylerbeyi Hadım Sinan Paşa'yı 42.000 kişilik bir kuvvetle Dulkadiroğulları Beyliği üzerine gönderdi. Hadım Sinan Paşa'nın karşısına çıkan Alaüddevle Bozkurt Bey yenildi.
Muharebe sonrasında Dulkadiroğulları Beyliği yıkıldı. Böylece Memlük Devleti'ne sefere gidilecekti. I. Selim'in dedesi de olan son Dulkadir Beyi Alaüddevle Bozkurt Bey savaştan sonra yakalanarak idam edildi ve Elbistan'a defnedildi. Bu savaşla beraber Anadolu Türk birliği sağlandı.
Turnadağ Muharebesi | |||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|
| |||||||
Taraflar | |||||||
Dulkadiroğulları Beyliği Memluk Devleti | Osmanlı İmparatorluğu | ||||||
Komutanlar ve liderler | |||||||
Alaüddevle Bozkurt Bey | Hadım Sinan Paşa | ||||||
Güçler | |||||||
30.000 | 42.000 |
Şehsüvaroğlu Ali Bey
Şehsüvaroğlu Ali Bey veya Dulkadiroğlu Ali Bey (?-1522), Dulkadiroğlulları Beyi Şehsüvar Bey'in oğludur.
Osmanlıların yardımıyla Dulkadir Beyi olan ancak daha sonra uğradığı Memlüklere karşı aldığı mağlubiyet üzerine Kahire'ye götürülüp idam edilen Şehsüvar Bey'in oğludur. Babasının durumu üzerine Osmanlı'ya sığındı ve devlet hizmetine girdi. Çaldıran Savaşı, Ridaniye Savaşı, Kemah kalesinin fethi gibi birçok savaşın kazanılmasında rol oynadı. Bunun sonucunda yararlı hizmetlerinden ötürü Çaldıran Savaşı'nı takiben Kayseri ve Bozok (Yozgat) sancaklarının ikisi de ona verildi.
1519 yılında eski Dulkadir toprakları olan Bozok (Yozgat)'ta ortaya çıkan Osmanlı'ya karşı yapılan Celâli isyanını da bastırdı. Ancak kendini bağımsız bir devlet olarak görmeye başlaması sonucunda Tokat'a çağrılarak, Artukova'da (Artova) oğulları ile birlikte 1522'de öldürüldü.
Muğulcalı-Muscalı-Musacalı-Musulcalı Aşireti
"4 kardeşin soyu ve onların içlerinde yaşayan diğer halklar"
Dulkadiroğulları'na katılıyorlar ve onlar ile Anadolu içlerine göç ediyorlar ve Bozok (Yozgat)'a yerleşiyorlar.
Osmanlı İmparatorluğu (Osmanlı Devleti, Osmanlıca: دَوْلَتِ عَلِيّهٔ عُثمَانِیّه Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye)
I. Selim (Yavuz Sultân Selim Han - Gazi)
???.
Muğulcalı-Muscalı-Musacalı-Musulcalı Aşireti
"4 kardeşin soyu ve onların içlerinde yaşayan diğer halklar"
Safevî Devleti'nin Akkoyunlular'ı yenmesiyle Safevî Devleti'ne tâbi olmuşlardı.
Dulkadiroğulları'na katılıyorlar ve onlar ile Anadolu içlerine göç ediyorlar ve Bozok (Yozgat)'a yerleşiyorlar.
Osmanlı İmparatorluğu (Osmanlı Devleti, Osmanlıca: دَوْلَتِ عَلِيّهٔ عُثمَانِیّه Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye)
I. Süleyman (Kanunî Sultan Süleyman Han - Gazi)
???.
Muğulcalı-Muscalı-Musacalı-Musulcalı Aşireti
"4 kardeşin soyu ve onların içlerinde yaşayan diğer halklar"
Safevî Devleti'nin Akkoyunlular'ı yenmesiyle Safevî Devleti'ne tâbi olmuşlardı.
Dulkadiroğulları'na katılıyorlar ve onlar ile Anadolu içlerine göç ediyorlar ve Bozok (Yozgat)'a yerleşiyorlar.
Bozulus Türkmenleri
Bozulus, Akkoyunlulardan kalma büyük kısmı Bayındır boyuna dayanan Türkmen halkına Osmanlı defter kayıtlarında verilen isim.
???.
Muğulcalı-Muscalı-Musacalı-Musulcalı Aşireti
"4 kardeşin soyu ve onların içlerinde yaşayan diğer halklar"
Safevî Devleti'nin Akkoyunlular'ı yenmesiyle Safevî Devleti'ne tâbi olmuşlardı.
Dulkadiroğulları'na katılıyorlar ve onlar ile Anadolu içlerine göç ediyorlar ve Bozok (Yozgat)'a yerleşiyorlar.
Muscalı-Musacalı-Musulcalı Aşireti
Muscalı-Musacalı-Musulcalı Aşireti, Özellikle Dulkadiroğulları ve Bozulus döneminde Türk Boyları ile çok fazla karışmışlar ve bu aşiretin çoğunluğu Türk boylarından olduğu için Türkmen ismi verilmiş ve Osmanlı defter kayıtlarına'da öyle yazılmıştır.
???.
Muğulcalı-Muscalı-Musacalı-Musulcalı Aşireti
"4 kardeşin soyu ve onların içlerinde yaşayan diğer halklar"
Safevî Devleti'nin Akkoyunlular'ı yenmesiyle Safevî Devleti'ne tâbi olmuşlardı.
Dulkadiroğulları'na katılıyorlar ve onlar ile Anadolu içlerine göç ediyorlar ve Bozok (Yozgat)'a yerleşiyorlar.
Türkiye (Türkiye Cumhuriyeti "Türk Cumhuriyeti")
Mustafa Kemal ATATÜRK
???.
Muğulcalı-Muscalı-Musacalı-Musulcalı Aşireti
"4 kardeşin soyu ve onların içlerinde yaşayan diğer halklar"
Safevî Devleti'nin Akkoyunlular'ı yenmesiyle Safevî Devleti'ne tâbi olmuşlardı.
Dulkadiroğulları'na katılıyorlar ve onlar ile Anadolu içlerine göç ediyorlar ve Bozok (Yozgat)'a yerleşiyorlar.
Gurbete "Sılaya" Yolculuklar
???
???.
Muğulcalı-Muscalı-Musacalı-Musulcalı Aşireti
"4 kardeşin soyu ve onların içlerinde yaşayan diğer halklar"
Safevî Devleti'nin Akkoyunlular'ı yenmesiyle Safevî Devleti'ne tâbi olmuşlardı.
Dulkadiroğulları'na katılıyorlar ve onlar ile Anadolu içlerine göç ediyorlar ve Bozok (Yozgat)'a yerleşiyorlar.