"Kösedağ Muharebesi" sayfasının sürümleri arasındaki fark
(Yeni sayfa: "{{Sistemik yanlılık - devlet|Mart 2012}} {{kaynaksız}} {{Savaş bilgi kutusu |çatışma = Kösedağ Savaşı |parçası = Moğol istilaları |...") |
(Fark yok)
|
18:24, 31 Mart 2017 itibarı ile sayfanın şu anki hâli
Şablon:Sistemik yanlılık - devlet Şablon:Kaynaksız Şablon:Savaş bilgi kutusu Şablon:Türkiye tarihi Kösedağ Muharebesi, Türkiye Selçukluları'nın Moğollara yenilmesiyle sonuçlanan ve 3 Temmuz 1243 tarihinde meydana gelen savaş. Kösedağ Savaşı, gerek cereyan şekli gerekse sonuçları bakımından Türk tarihi içerisinde özel bir yere sahiptir. Baycu Noyan kumandasındaki Moğol ordusuyla karşılaşan Türkiye Selçuklu kuvvetleri, öncü birlikler arasında meydana gelen ilk çarpışmanın ardından korkuya kapılarak kaçmış, baştan beri hatalı kararlar veren Sultan II. Gıyâsü’d-dîn Keyhüsrev de aynı şekilde davranınca, Moğol ordusu kolay bir zafer kazanmıştır. Hiçbir mukavemet görmeden ilerleyen Moğol ordusu kısa sürede Anadolu’ya hâkim olmuş ve el-Ömerî’nin ifadesiyle, Selçuklular idaresinde cennet gibi olan ve halkına saadet günlerini yaşatan Anadolu, yeryüzünü alt üst eden Cengizoğulları tarafından istila edilmiştir.<ref name=":0">Erkan Göksu, “Kösedağ Savaşı (1243)”, Tarihin Peşinde Uluslararası Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi (The Pursuit of History International Periodical for History and Social Research), I/2, (Ekim 2009), s.1-14.</ref>
İçindekiler
Öncesi
Türkiye Selçuklu Devleti'nin güçlü hükümdarı Alâeddin Keykubad'dan Moğollar çekiniyorlar, bu sebeple Anadolu'ya saldıramıyorlardı. Alâeddin Keykubad'ın ölümünden sonra yerine geçen oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında çıkan Babai ayaklanması'nın güçlükle bastırılmasından ve Selçuklu Ordusunun bu isyan sonucunda oldukça yıpranmasından cesaretlendiler. Anadolu içlerine doğru seferler düzenlemek için, İran'daki Moğol orduları başkumandanlığına Baycu Noyan getirildi. Kafkasya'daki Gürcü ve Ermeni kuvvetlerinden de yardım alan Baycu Noyan, Türkiye Selçukluları üzerine saldırmak üzere fırsat kolladı. Baba İshak İsyanından ve Gıyâseddin Keyhüsrev'in tecrübesizliğinden faydalanarak, 1242 senesinde Erzurum’a saldırdı. Korkunç zulümler ve katliamlar yaparak, Müslümanların mallarını yağmalattı. Bu haberi alan genç ve tecrübesiz Sultan Gıyâseddin Keyhüsrev 60-80 bin kişilik ordusuyla Sivas'ta ordugâh kurup beklemeye başladı. Sultanın Sivas'ta olduğunu haber alan Baycu Noyan, buraya hareket etti.
Moğol askerlerinin Sivas'a hareket ettiklerini haber alan Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev, kumandanlarıyla istişare etti. Tecrübeli kumandanlar sultana silah ve erzakla dolu olan Sivas’ta kalmasını burada tertibat alıp, yorgun düşen Moğollara karşı harp edilmesini söylediler. Devletin ileri kademesinde bulunan, fakat tecrübesiz ve harpten anlamayan bazı kimselerin teşvik ve tahriklerine kapılan genç sultan harekete geçti. Sivas’ın seksen kilometre kadar doğusunda bulunan Kösedağ mevkiinde suyu ve otlağı bol olan bir yeri seçerek ordugâh kurdu. Burası askerî bakımdan müdafaası kolay, Moğolların saldırısına imkân vermeyen bir araziydi.
Savaş
Artık dağ geçitleri tutulmuş, düşmanın gelmesi bekleniyordu. Ne yazık ki, sultan yine tecrübesiz kimselerin teşvik ve tahrikiyle müstahkem mevkileri bırakarak düşmanın karşılanmasını emretti. Galip geleceğinden emin bir halde tedbire bile lüzûm görmeden ilerleyen genç sultan az sonra Moğol ordusuyla karşılaştı. İlk başta geri çekilen Moğol kuvvetleri dönüş yaparak, Selçuklu öncü kuvvetlerini bozguna uğrattılar. Hiç harp görmemiş tecrübesiz sultan, öncü kuvvetlerinin bozguna uğradığını duyunca ordunun tamamen yenildiğini sandı. Düşmanın eline geçmemek için otağını ve hazinelerini harp meydanında bırakıp Tokat'a oradan da Konya'ya doğru kaçmaya başladı. Sultanın harp meydanından kaçtığını henüz duymayan Selçuklu askerleri akşamın geç vakitlerine kadar düşmanla çarpışmaya devam ettiler. Sultanın harp meydanını terk ettiğini öğrenince onlar da çadırlarını bırakarak firar ettiler. Ertesi sabah çadırlarda bir hareket görmeyen Moğollar, bunun bir harp hilesi olduğunu zannederek çadırlara iki gün yanaşmadılar. 3 Temmuz 1243 (H.14 Muharrem 641) tarihinde çadırlara girdiler. Küçük bir çarpışma ile harp bitti. 60-80 bin kişilik Selçuklu ordusu mağlubiyete uğradı.
Selçuklu ve Moğol kuvvetleri arasında meydana gelen bu muharebe, esasen öncü kuvvetler arasında meydana gelen çarpışmaydı. Ancak ilk çarpışmadan sonra korkuya kapılan ve ordusu dağılan Sultan, idareyi Çaşnigir Mübârizü’d-dîn Çavlı’ya havale etti ve haremi ile az miktarda hazinesini yanına alarak Tokat’a kaçtı. Dolayısıyla asıl muharebe yapılmadan yenilgi kabul edildi. Hatta Selçuklu ordugâhına gelen Moğol ordusu, Selçuklu askerlerini görmeyince bunun bir tuzak olduğu zannıyla iki gün bekledi. Baycu, iki gün sonunda Selçuklu ordusunun kaçmış olduğuna kanaat getirdi ve ordugâha girme emrini verdi. Aknerli Grigor, hadiseyi şu şekilde naklediyordu: “Ertesi gün, sabah olunca, Tatar, Ermeni ve Gürcü askerleri, Sultan’a karşı yürümek üzere birleştiler. Büyük bir süvari kuvvetiyle Sultan'ın ordusuna doğru yürüdüler. Fakat ordugâha varınca birçok erzak ve eşya ile dolu çadırlardan başka bir şeye rastlayamadılar. Sultan çadırının dış ve içten birçok kıymetli tezyinat eşyasıyla süslü ve kapısında pars, arslan ve kaplan gibi vahşi hayvanların bağlı bulunduğunu gördüler. Sultan, Tatarlara itaat etmek isteyen emîrlerin ittifaksızlığından korkarak geceleyin bütün ordusu ile beraber kaçmıştı. Sultan'ın firar ettiğini gören Tatarlar, bunun bir tuzaktan ibaret olmasından şüphelenerek çadırları bir müfrezenin muhafazası altına koyup ordularının büyük bir kısmı ile Sultan'ın takibine çıktılar. Fakat onlar kendi memleketlerinin müstahkem mevkilerine varmış olduklarından kimseyi tutamadılar. Tatarlar, Rum Sultanı'nın hakikaten firar etmiş olduğunu öğrenince geri döndüler. Ordunun bütün erzak ve eşyasını, korku içinde kaçarken bırakılmış olan güzel renkli büyük çadırları ele geçirdiler. Ertesi gün büyük bir sevinç içinde Rûm (Anadolu) memleketine taarruz ettiler.”<ref name=":0" />
[1] Çaşnigir Mübârizü’d-dîn Çavlı savaştan kaçarak Sultan’ın yanına geldi. Muzafferü’d-dîn oğlu’nun disiplinsizliğinden, yersiz aceleciliğinden ve Şalva oğlu’nun sarhoşluğundan şikâyette bulunurken Sultan, "İci (ağabey), bu konuda neyi öneriyor ve yapılacak şey nedir?" diye sorar. Çavlı ise şu cevabı verir: “Düşünme sırasında ve tedbir zamanında tecrübelerime dayanarak huzurunda çıkış yollarını arz ederken, benim görüşlerime itibar etmedin. Bu durumda ben kulunun veya başkalarının elinden ne gelir?” Karşılıklı konuşup danıştıktan ve tedbirler düşündükten sonra Sultan, “Ben gidiyor, ülkenin yönetim dizginini sana bırakıyorum. Bildiğini ve yapabildiğini hiç çekinmeden yap” diyerek Tokat’a doğru yola çıkar (İbn Bîbî, s.526.).
[2] Aknerli Grigor, s.16-17.; ayrıca bkz., Simon de Saint Quentin, s.58-59.; Ebu’l-Ferec, Tarihu Muhtasari’d-Düvel, s.20.
Sonrası
Selçuklu toprakları Moğol işgal ve zulmüne uğradı. Erzincan, Sivas ve Kayseri’yi yağmalayan Moğollar pek çok Müslümanı öldürdüler. Kösedağ mağlubiyetinde sultanı ikna edemeyen gün görmüş vezir Mühezzibüddin Ali, Konya'ya gitmeyip Amasya’ya geldi. Moğol kumandanı Baycu Noyan’la görüşme yoluna gitti. Bazı hususları anlatıp, pek çok hediyeler vererek daha fazla ileriye gitmemesini tavsiye etti. Bir müddet Anadolu’nun işgalini durdurup geri dönmeleri Mühezzibüddin Ali'nin gayretleri sebebiyle oldu. Yapılan sulh antlaşmasıyla Selçuklular Moğollara vergi vermeyi kabul etti.
Sonuç
Türk tarihinde benzeri görülmemiş olan Kösedağ Bozgunu, genç ve savaş tecrübesi olmayan Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Keyhüsrev'in fevrî hareketleri neticesinde ortaya çıkmıştır. Moğollar, Kösedağ Bozgunundan sonra Anadolu'yu kolayca istila etmişler, şehirleri yağmalayıp, Müslüman halkı sivil-asker, kadın-çocuk demeden katletmişlerdir. Bu mağlûbiyet neticesinde Selçuklular Moğollara vergi vermeyi kabul etmişler, iki yüz yıllık Türkiye Selçuklu Devleti'nin yıkılış süreci başlamıştır.
Ayrıca bakınız
Dipnotlar
<references/>