"İslam" sayfasının sürümleri arasındaki fark
(Yeni sayfa: "{{yönlendirme|İslam|Aynı adlı dergi|İslâm (dergi)}} {{Seçkin madde}} {{Koruma-yarı-süresiz}} {{İslam}} '''İslâm''', '''İslamiyet''' veya '''Müslümanlık'''<ref>[http:...") |
k ("İslam" koruma altında alındı ([değiştir=Yalnızca hizmetlilere izin verilir] (süresiz) [Taşı=Yalnızca hizmetlilere izin verilir] (süresiz)) [kademeli]) |
(Fark yok)
|
09:43, 4 Eylül 2019 itibarı ile sayfanın şu anki hâli
Şablon:Yönlendirme Şablon:Seçkin madde Şablon:Koruma-yarı-süresiz Şablon:İslam İslâm, İslamiyet veya Müslümanlık<ref>"Müslümanlık". TDK Güncel Türkçe Sözlük. URL erişim tarihi: 12 Mayıs 2008.</ref> (Arapça: Şablon:Ses / El-İslām), tek tanrı inancına dayalı en yaygın İbrahimî dinlerden biridir.<ref name="oxford">"Islam: An Overview" Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. 24 Nisan 2008 <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e1087></ref> İslâm Peygamberi Muhammed aracılığıyla 7. yüzyılda ortaya çıkmış ve yayılmaya başlamıştır. İslâm dinine inanan kişilere iman etmiş, inançlı<ref>mümin DilDernegi.org.tr. Erişim: 30 Eylül 2011</ref> anlamında mü'min veya Allah'a teslimiyet gösteren anlamında Müslüman<ref>Şablon:Oxford</ref> denir. Zaman zaman gayrimüslim kaynaklarda tercih edilen Muhammedîlik veya Muhammedizm tanımlaması<ref>The Mohammedan dynasties books.google.com. Erişim: 17 Temmuz 2011</ref><ref>Mohammed and Mohammedanism Katolik Ansiklopedisi. Erişim: 17 Temmuz 2011</ref><ref>The History Of The Mohammedan Dynasties In Spain Vol II Archive.org: Erişim 17 Temmuz 2011</ref> Müslümanlarca kullanılmaz.<ref>Şablon:Oxford</ref>
İslâm inancına göre, İslâm'ın kutsal kitabı Kur'ân-ı Kerîm'i oluşturan ayetler ve sureler Cebrail isimli melek aracılığıyla sözlü olarak Muhammed'e vahyolmuştur. İslâm'ın temelinde, tevhid inancı yatar ki bu kavram Allah'ın varlığı ve birliğine inanmak anlamına gelir.
Başlarda siyasî, sonra da teolojik-kavramsal farklılıklar kazanmış olan Şiîlik ve ana akımı temsil eden Sünnilik, ana İslamr mezheplerini oluşturur. Bunların altında İslâm dininde fıkıh ve itîkât gibi konularla ilgili çok sayıda mezhep bulunur.
Muhammed, İslâm dinini yaymasının yanı sıra daha sonraları halife ve hanedanlarca yönetilen bir İslâm Devleti de kurmuştur. İleride imparatorluğa dönüşen bu devletin bölünmesiyle farklı bölgelerde yeni Müslüman devletler oluşmuştur.
İçindekiler
Etimoloji
İslâm Arapçada "s-l-m" kökünden türemiştir.<ref name="oxford" /><ref name="galeİslam">Rahman, Fazlur. "Islam: An Overview [First Edition]." Encyclopedia of Religion. Ed. Lindsay Jones. Vol. 7. 2nd ed. Detroit: Macmillan Reference USA, 2005. 4560-4577. Gale Virtual Reference Library. Gale.</ref> İslâm kelimesi kökün etken ortaç şekli olan eslemeden türer ve "teslimiyet" anlamına gelir. Sonuçta İslâm, "teslimiyet"<ref name="oxford" /> anlamına gelirken Müslüman da "teslim olan" demektir; burada teslim olunan tek Tanrı olduğu kabul edilen Allah'tır.<ref name="galeİslam" /><ref>"Islam", Encyclopaedia of Islam Online</ref><ref name="brillİslam">Gardet, L. "Islām." Encyclopaedia of Islam. Edited by: P. Bearman , Th. Bianquis , C.E. Bosworth , E. van Donzel and W.P. Heinrichs. Brill, 2008. Brill Online. URL erişim tarihi: 4 Mayıs 2008.</ref> Sözlükte "kurtuluşa ermek, boyun eğmek, teslim olmak; teslim etmek, barış yapmak" anlamlarındaki silm (selm) kökünden türemiş olan İslâm'ın etimolojisini yapan ilk âlimlerden İbn Kuteybe kelimeyi "boyun eğmek (inkıyat) ve itaat etmek" şeklinde açıklamıştır. Sonraki kaynaklara da genellikle bu açıklamalar tekrar edilmiş, "sulh ve selâmet gayesiyle boyun eğmek, tâbî ve teslim olmak" manaları öne çıkarılmıştır.<ref>(Mustafa Sinanoğlu, 'İslâm - Son ilâhî din', Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, Cilt 23, s. 1)</ref>.
Müslüman kelimesi Arapça kökenli müslim kelimesinin Farsça dil bilgisi kurallarına göre çoğulu olan Müslimân'dan gelir.<ref>Mustafa Sinanoğlu, 'İman', Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, Cilt 22, s. 212</ref> Ancak Türkçede tekil olarak kullanılır ve çoğulu Müslümanlardır. Müslüman kelimesi, İslâm dinine mensup kişileri adlandırmakta kullanılır ve "bağlanan", "teslim olan" manasındadır.
Tarihi
İslamiyet 7. yüzyılda İslâm Peygamberi aracılığıyla Mekke ve Medine şehirlerinde din olarak kabul görmüştür. Vefatından sonra İslâm Devleti'nin başına Dört Halife olarak bilinen Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali geçmiştir. Dinin Arap Yarımadası'nda yayılma süreci de bu dönemde tamamlanmıştır. Ali'nin ölümünden sonra kısa süreliğine Müslümanların biatıyla Hasan halife olmuş, fakat daha sonra elindeki gücü kullanarak Muaviye hilafeti eline geçirmiş, iktidar olmuştur.<ref name="oxfordMuaviye">"Muawiyah ibn Abi Sufyan" Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e1565> URL erişim tarihi: 2008-05-04.</ref>. Peygamberin ölümünden sonra iktidara gelen ilk dört halifeye Sünnî edebiyatında sıkça Hulefâ-i Râşidîn, yani Doğruluk üzere bulunan halifeler denmiş ve bazen bunlara Hasan da eklenmiştir. Bununla birlikte Ebu Bekir, Ömer ve Osman'ın halifelikleri genel olarak Şiî ve Alevîler tarafından tanınmaz. Haricîlerin bugün hâlâ devam eden bir kolu olan İbadiyye ise sadece ilk iki halife olan Ebu Bekir ve Ömer'i kabul eder ve Doğruluk üzere halife olarak görür.
Ebu Bekir döneminde öncelikle peygamberin ölümü sonrası Arap Yarımadası'nda başlayan kargaşalar giderilmiş, zaman içinde Sâsânî İmparatorluğu ve Doğu Roma İmparatorluğu'na doğru ilerlenmiştir. Ömer'in hilâfeti sırasında İslâm Devleti sınırları büyük ölçüde genişlemiş,<ref>"Umar ibn al-Khattab". Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e2419> URL erişim tarihi: 2008-05-04.</ref> Mezopotamya fethedilip ele geçirilmiş, Mısır, İran, Filistin, Suriye, Kuzey Afrika ve Ermenistan'ın çeşitli bölümleri ele geçirilmiştir.<ref name="brillİslam"/> Daha sonra üçüncü halife olarak seçilen Osman'ın<ref name="oxfordOsman">"Uthman ibn Affan" Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e2449> URL erişim tarihi: 2008-05-04.</ref> hilâfeti sırasında İran'ın tamamı, Kuzey Afrika'nın tamamına yakını, Kafkaslar ve Kıbrıs ele geçirilmiş, İslâm Devleti topraklarına katılmıştır. Bununla birlikte kendi zamanında bazı yakınlarının önemli görevlere tayini ve diğer bazı iç sorunlar sebebiyle Osman öldürülmüştür.<ref name="oxfordOsman" /> Osman'ın öldürülüşü ve ortaya çıkan iç savaş ortamı sebebiyle Ali'nin döneminde hilâfet iç meselelere yönelmiş, çıkan iç savaşla uğraşmıştır.<ref name="oxfordOsman" /><ref name="oxfordAli">"Ali ibn Abi Talib". Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e120> URL erişim tarihi: 2008-05-04.</ref> İç savaş ve iç gerilimler sonucunda Ali de öldürülmüş,<ref name="oxfordAli"/> kendisinden sonra halife olan oğlu Hasan ise hilâfeti Muaviye'ye teslim etmek zorunda kalmıştır.<ref name="oxfordMuaviye" /> Muaviye, İslâm Devleti'nin başkentini Şam'a taşımış, imparatorluk benzeri bir yapının temellerini atmış, kendisinden sonra oğlu Yezid'i bu makama tayin ederek İslâm siyasî tarihinde saltanatı başlatmıştır.<ref name="oxfordMuaviye"/> Bu harekâta karşı ayaklanan İslâm Peygamberi'nin torunu, dördüncü halife Ali bin Ebu Talib'in oğlu Hüseyin ise Yezid tarafından gönderilen askerlerce, Kerbela'da taraftarlarıyla birlikte öldürülmüştür.<ref>"Yazid". Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e2536> URL erişim tarihi: 2008-05-04.</ref><ref>"Yazīd (I) b. MUʿĀWIYA." Encyclopaedia of Islam. Edited by: P. Bearman , Th. Bianquis , C.E. Bosworth , E. van Donzel and W.P. Heinrichs. Brill, 2008. Brill Online. <http://www.brillonline.nl/subscriber/entry?entry=islam_SIM-8000> URL erişim tarihi: 2008-05-04.</ref> Nitekim bu noktadan sonra daha katı bir Şiî ayrılması söz konusu olmuştur. Muaviye ile birlikte başlayan yeni döneme Emevîler Dönemi denmiştir. Emevîler Dönemi'nde büyük bölgeler zapt edilmiş, İslâm Devleti İber Yarımadası'na kadar ilerlemiştir.<ref name="oxfordEmevi">"Umayyad Caliphate". Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e2421> URL erişim tarihi: 2008-05-04.</ref> Her ne kadar siyasî yayılma yükselişe geçmiş olsa da aynı şey dinî yayılma için söylenemez; nitekim bu dönemde dinî yayılmanın devletin gayrimüslimlerden aldığı vergi göz önünde bulundurularak pek teşvik edilmediği de öne sürülmüştür.<ref name="oxfordEmevi" />. Emevîlerden sonra Miladî 750 yılı civarı kurulan Abbasî Hükümdarlığı, Emevî Hanedanlığı'nın kontrolünü, Endülüs (İber Yarımadası'ndaki kısım) haricindeki bütün toprakları da ele geçirmiştir.<ref name="oxfordEmevi" /><ref>"Saffah, Abu al-Abbas al-" Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e2052> URL erişim tarihi: 2008-05-04.</ref> Abbasîlerin iktidara gelişiyle Abbasiler Dönemi başlamış ve Abbasilerin hilafeti 750 yılından 1258 yılına kadar sürmüştür.<ref name="brillAbbasi">Lewis, B. "ʿAbbāsids (Banu 'l-ʿAbbās)." Encyclopaedia of Islam. Edited by: P. Bearman , Th. Bianquis , C.E. Bosworth , E. van Donzel and W.P. Heinrichs. Brill, 2008. Brill Online.<http://www.brillonline.nl/subscriber/entry?entry=islam_COM-0002> URL erişim tarihi: 2008-05-04.</ref> Abbasiler zamanında hilafet başkenti tekrar değişmiş, Şam'dan Bağdat'a alınmıştır.<ref name="brillAbbasi" />
Emevîler ve Abbasîler döneminde yapılan fetihler sonucu ele geçirilen yeni topraklardaki halklar, aynı zamanda İslâm'la da tanışmış oluyorlardı. Bunun sonucu olarak zaman içinde birçok bölgeye İslâm Dîni yayıldı. Önce yakın bölgelerde yaşayan İranlılarda, 10. yüzyılda ise kitleler hâlinde Türkler arasında İslâm yayılmaya başladı. Tüccarlar aracılığıyla Müslümanlıkla tanışan ve Müslümanlığı kabul eden İdil Bulgarları ilk Müslüman Türk Devleti oldu. Karluk, Yağma ve Çiğil Türkleri ise Orta Asya'daki ilk Müslüman Türk Devleti olan Karahanlı Devleti'ni (840), Oğuzlar ise Büyük Selçuklu Devleti'ni (1038) kurdular. Abbasîler yönetiminde askeriyede büyük rol verilen Türklerin oluşturduğu Memlûkler güçlenirken Abbasîler iki yüzyıllık hâkimiyetlerinin son dönemlerinde çöküşe geçmiştir.<ref name="brillAbbasi" /> Nitekim 1250'de Mısır'da Memlük Sultanlığı başlamış, Memlûklerin buradaki hâkimiyeti 1517 yılına kadar devam etmiş, 1517 yılında Mısır'ı Osmanlılar ele geçirmiştir ki bu fetihten sonra Osmanlılar, hilafeti kendi iktidarları olarak kabul edip ilan etmiş, Osmanlı padişahları aynı zamanda halife unvanını taşımışlardır.<ref name="brillAbbasi" /><ref name="oxfordHalife">http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e400 "Caliph/Caliphate". Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e400> URL erişim tarihi: 2008-05-04.</ref>. Abbasî Hanedanlığı'nın sonu ise 1258 Bağdat'ın Moğol istilacıları tarafından yağmalanmasıyla son bulmuştur.<ref>Schönig, Hanne (Halle/Saale). "Abbasids." Brill's New Pauly. Antiquity volumes edited by: Hubert Cancik and Helmuth Schneider. Brill, 2008. Brill Online. <http://www.brillonline.nl/subscriber/entry?entry=bnp_e100350> URL erişim tarihi: 2008-05-04.</ref><ref name="brillAbbasi" />. Endülüs'teki Emevî kontrolü ise 13. yüzyılda düşüşe geçmiş, bölgedeki en son İslâm Hükümdarlığı olan Gırnata Emirliği 1492'de düşmüştür.<ref name="brillİslam" /><ref>"Andalus, al-". Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e161> URL erişim tarihi: 2008-05-04.</ref> Bunların dışında 909 yılından 1171 yılına kadar Mağrip ve Mısır'daki çeşitli bölgelere Fatimîler isimli Arap Şiî (İsmailî) Hanedanlığı hükmetmiştir.<ref name="galeİslam" /><ref name="brillAbbasi" /><ref name="oxfordFatimi">"Fatimid Dynasty". Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e645> URL eirşim tarihi: 2008-05-04.</ref> Hanedanlığın başındaki halife Şiî İsmailî imamıydı ve bu sebeple seküler gücünün yanı sıra İsmailî İmamet anlayışında da önemli bir yere ve tarihî öneme sahip olmuşlardır. Fatımîlerin 12. yüzyıldaki çöküşleriyle birlikte Doğu'da hükmetmiş oldukları Mısır, Suriye, Yemen ve Hicaz gibi bölgelerde Eyyûbî Hanedanlığı başa geçmiştir.<ref name="oxfordFatimi" /> 1517 yılında Osmanlıların ilan ettikleri halifelik 1924 yılına kadar devam etmiş, 1924 yılında Osmanlı'nın mirasçısı durumundaki Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin meclisinin (TBMM) aldığı bir kararla feshedilmiş, yönetim sistemi değişmiştir.<ref name="oxfordHalife" /> Osmanlı Devleti tarafından yapılan fetihlerle Anadolu'nun tamamı ve Balkanlar'da Müslüman nüfus artmış, İslâm yayılmıştır.
İnanç kavramları
- Sünnilikte inanç esasları
Sünnilikte inanç esasları, amentü (İmanın Şartları) olarak adlandırılır. Klasik kelam mezhepleri imanın şartlarından birini kabul etmeyen kişiyi kâfir veya mürted sayarlar. Kur’andan alınarak özetlenen iman esasları şunlardan oluşur:<ref>T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı. "İlmihal"; 1. cilt; "İman ve İbadetler". s. 16/91. URL erişim tarihi: 29 Nisan 2008.</ref><ref name="oxfordAkide">"Aqidah" Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e176> URL erişim tarihi: 30 Nisan 2008</ref>
- Allah'a iman,
- Meleklere iman,
- Kutsal Kitaplar'a iman,
- Peygamberlere iman,
- Kıyamet gününe, ölümden sonra dirilmeye ve ahirete iman.
- Kaza ve kadere iman.
- Şiilikte inanç esasları
Şiilikte inanç esasları, usul-i din olarak adlandırılır ve genellikle 5 unsur ile tanımlanır.<ref name="oxfordAkide" />
- Tevhid - Allah'ın varlığı ve birliğine inanmak,
- Adalet - İyi ve kötü olan şeylerin bir hikmetinin olması ve olayların arkasındaki hikmetin Allah tarafından bilinirken her zaman insanlarca anlaşılabilir bir mahiyette olmaması; iyi ve kötü şeylere karşı Allah'ın insanlara iyi olanları yapmalarını emretmesi ve bunun karşılığında onları mükâfatlandırması.
Adalet Şiilikte özel bir anlam içerir. Şiilikte eşyanın bazısının doğası hasebiyle içten iyi, bazısınınsa kötü olduğu inancı mevcuttur. Olayların arkasında her daim gizli bir hikmet yatmaktadır ve kul her ne kadar bu hikmete nail olmaya çalışmalıysa da bunu tamamen anlaması pek mümkün değildir. Kişilerin yaptıkları eylemlerde hür olduklarının, Allah'ın da adalet sıfatı sebebiyle kişilerin iyi eylemlerine iyi, kötü eylemlerine karşı kötü bir sonuç yaratmasının "zorunluluk" olduğu görüşündedirler. Yani Allah adalet sıfatından dolayı iyiliği her daim iyilik, kötülüğü ise kötülük ile sonlandırır.
- Nübüvvet - Peygamberlere iman,
- İmamet / Hilafet - Allah'ın Ehl-i beytten olan belirli şahısları insanlığın önderi (imam, halife) olmak için önceden seçtiğine inanmak. Bu inanç dolayısıyla Sünnilikte bir çeşit kutsallık atfedilen Ali'den önceki halifeler ve Muaviye sonrası Ehli Beyt soyuna halifeliği teslim etmeyen kişiler makamı gasp eden ve ehli beyte zulüm ve haksızlık yapan kişiler olarak tanımlanırlar ve onlardan uzak durulur. (Teberra) Şii inancında Ali ve onun soyundan olan belirli kişilerin gerçek imamlar olduğuna, bunun dinî bir gereklilik olduğuna inanılır ki bu gerekli vasıflara uyan herkesin imam olabileceğini öne süren Sünni fikriyatından çok farklıdır ve iki mezhep arasındaki en büyük farktır.
İmamet unsuru Şiilikte iman esaslarından biridir. Şii mezheplerinde imamet konusu yorumlama ve kimlerin imam sayılıp sayılmayacağı hususları bazı farklılıklar arz eder. Şiilikte imamların masumiyeti, yanılmazlığı, sözlerinin dinde delil kabul edilmesi sebebiyle konu ayrıca önemlidir.
- Mead - Kıyamet gününe inanmak.
Bunların dışında şart olarak sıralanmasa da, Şiilerde meleklere ve kitaplara inanılır. Kadere iman Şiilikte yoktur ve Kur'an'da geçmemektedir. Şablon:Olgu
Allah
İman esaslarının birincisi ve diğerlerinin temeli Allah'a, onun varlığına, yaratıcı olarak ibadet edilmeyi hak eden tek tanrı olduğuna, onun dışında ibadet edilen her şeyin ise batıl olduğuna inanmak, yani tevhiddir. İslam'a göre içerisindeki her şeyle birlikte evrenin yaratıcısı doğma ve doğurma sıfatlarından münezzeh, tek tanrı olan Allah'tır. Varlığı ezeli ve ebedidir. Her şeye gücü yeter. Allah'a iman, İslamiyet'teki iman esaslarının birincisidir.
İslam'da tanrının özel adı olarak Allah ismi kullanılırken, kullanılan başka isimler de vardır. Bu isimlerden 99 tanesi özel bir şekilde ele alınır ve birçoğu Kur'an'da Allah için kullanılan ifadelerden köken alan bu isimlere topluca "Güzel İsimler" anlamına gelen Esma-ül-Hüsna denir.<ref name="oxfordEsma">"Ninety-nine beautiful names of God" The Concise Oxford Dictionary of World Religions. Ed. John Bowker. Oxford University Press, 2000. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t101.e5229> URL erişim tarihi: 6 Mayıs 2008.</ref>
İslami bilimlerden, Kelam, Allah inancını irdeler. Bu çalışmalar ve farklı etkenler sonucu, İslam'da birçok kelam ekol ve mezheplerinin ortaya çıktığı görülür:<ref>[ http://www.zaman.com.tr/cuma_kelam-ekollerini-biliyor-musunuz_2225462.html Kelam ekollerini biliyor musunuz?]</ref>
- Şii-sufi ekol: Sembolik ifadelerle Allah'ın anlatılmasını onaylar.
- Mücessime, müşebbihe, selefi, vahhabi: Kur'an ve hadislerde geçen "antropomorfik" anlatımları gerçek olarak değerlendirmiş, ve Tanrı'nın bazı ad veya fiillerine insansı etkiler atfetmişlerdir. Allah'ı teşbihlerle anlatır, Ona el-yüz atfeder ve Arşta oturduğunu kabul ederler.
- Maturidi-Eşari (Ehli sünnet): Sınırlı bir insan-tanrı benzerliğini kabul eder; görme, işitme gibi.
- Mutezile - Cehmiyye: Tevhide aykırı bularak Allah'ın herhangi bir şekilde insana benzetilmesine karşı çıkar ve soyutlama yapar.<ref>http://www.beytulhikme.org/SozlukGoster.aspx?ID=60&Baslik=E%C5%9F%27ari%20D%C3%BC%C5%9F%C3%BCncede%20Antropomorfizm</ref><ref>http://ktp.isam.org.tr/pdfdrg/D02628%5C2008_12/2008_12_BAYCARAT_AKA.pdf</ref>
Melekler ve ruhaniler
İslam inancında, melekler Allah'ın kendisine ibadet etsinler ve emirlerini yerine getirsinler diye nurdan (tanrısal ışıktan) yarattığı üstün, nuranî ve ruhanî varlıklardır.<ref>https://kurul.diyanet.gov.tr/SoruSor/DiniKavramlarSozlugu.aspx#.VGttTTSsWSo Diyanet-Dini kavramlar sözlüğü</ref> Allah onlara özel görevler vermiştir. Büyük meleklerden Cebrail, Allah'ın katından peygamberlere vahiy (mesaj/kitap) indirmekle; Mikâil, doğa olaylarıyla; İsrafil, Kıyamet Günü ve yeniden diriliş günü Sûr'a üflemekle; ölüm meleği olan Azrail, hayatı sona erdirmekle görevlidir<ref name="oxfordMelek"/>.
İslam kültüründe melekler dışında, iyi ve kötülerinin bulunduğuna ve değişik kılıklara girebildiklerine inanılan cinler, bulunur. Kur'anda 72. sure Cin Suresidir ve birçok Kur'an ayetinde onlardan bahsedilir. Muhammed de insanların ve cinlerin peygamberi şeklinde vasıflandırılır.
Şeytan ve iblis Kur'anda değişik ayetlerde geçer. Müslümanlar, her Kur'an okumaya başladıklarında Euzü Besmele çekerek<ref>http://arsiv.diyanetvakfi.org.tr/meal/fatiha.htm</ref>,(Allah'ın huzurundan) kovulmuş veya lanetli şeytanın şerrinden Allah'a sığınırlar.
Peygamberler
İslamda diğer Semavi dinlerin de zaman zaman İslam olarak adlandırıldığı, yoldan çıkan ve sapıtan insanları Allah'a çağırmak için bazılarının adı Kur’an'da anılmış olan peygamberler gönderildiğine inanılır. Hristiyanlık ve Musevilik'te aziz, din büyüğü, ata ya da siyasî şahsiyetler olarak kabul edilen bazılarından da peygamber olarak bahsedilir <ref>Şablon:Oxford</ref> ve onlara dair kıssalar büyük benzerlik gösterir.<ref name="brillResul">Wensinck, A.J. "Rasūl." Encyclopaedia of Islam. Edited by: P. Bearman , Th. Bianquis , C.E. Bosworth , E. van Donzel and W.P. Heinrichs. Brill, 2008. Brill Online. <http://www.brillonline.nl/subscriber/entry?entry=islam_COM-0911> URL erişim tarihi: 6 Mayıs 2008.</ref>
İslam’a göre insanın ve peygamberlerin tarihi ilk insan ve peygamber sayılan Âdem'le başlar. Son peygamber ise Muhammed'dir. Kur'an'da peygamberlerin sayısına dair bir ifade bulunmaz ve 25 peygamber ismen anılır. "And olsun, senden önce de peygamberler gönderdik. Onlardan sana anlattıklarımız da var, anlatmadıklarımız da var. Hiçbir peygamber Allah'ın izni olmadan bir mucize getiremez. Allah'ın emri gelince de hak yerine getirilir. İşte o zaman bunu batıl sayanlar hüsrana uğrarlar." (Mümin: 78)<ref>T.C. Diyanet İşleri Türkçe Kur'an Meâli, Mümin suresi</ref> Hadislerde peygamberlerin sayılarıyla ilgili çokluk ifade eden rakamlar verilir.<ref name="brillResul" />
İslamda peygamberlerin bir takım üstün sıfatlar (zekâ, anlayış, doğruluk, günahsızlık, vb.) ile donatıldıklarına mucizeler göstererek insanları doğruya çağırdıklarına, Muhammed'in geleceğini ve Kıyamet'i haber verdiklerine inanılır. Bunlardan Adem, ilk peygamber olmasıyla; Nuh, tufan olayıyla; İbrahim, tevhid mücedelesiyle; Yusuf, kendi adını taşıyan kıssasıyla; Musa, Davut, İsa ve Muhammed ise getirdikleri şeriat ve kitaplarıyla öne çıkarlar. Musa'ya Tevrat, Davud'a Zebur, İsa'ya İncil'in indirildiğine inanılır.
İslam'da peygamberlik misyonu iki kategoride değerlendirilir: Nebiler ve resuller. Buna göre resuller kendileriyle birlikte yeni bir şeriat (dinî hükümler) gönderilen, Allah'ın elçileri olarak tanımlanır.<ref name="oxfordResul">"Rasul". Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e1984> URL erişim tarihi: 6Mayıs 2008.</ref><ref name="brillResul" /> Her resulün nebi olduğu, buna karşılık her nebinin resul olmadığı söylenir. Nebiler şeriat getirmedikleri için kendilerinden önceki son resulün şeriatına uyar. Bu anlayışta Muhammed bir resul, İslam şeriatı da son ve geçerli sayılan tek şeriattır.<ref name="brillResul" /><ref name="oxfordResul" />
Muhammed
Muhammed bin Abdullah (d. 570/571 - ö. 632)<ref name="oxfordMuhammed">"Muhammad". Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e1577> URL erişim tarihi: 6 Mayıs 2008.</ref><ref name="brillMuhammed">Buhl, F.; Schimmel, Annemarie; Noth, A.; Ehlert, Trude. "Muḥammad." Encyclopaedia of Islam. Edited by: P. Bearman , Th. Bianquis , C.E. Bosworth , E. van Donzel and W.P. Heinrichs. Brill, 2008. Brill Online. <http://www.brillonline.nl/subscriber/entry?entry=islam_COM-0780> URL erişim tarihi: 6 Mayıs 2008.</ref>, İslam'a göre son peygamberdir ve kendisine Allah tarafından Kur'an'ın vahyedildiğine inanılır.<ref name="oxfordMuhammed" /> Resul bir peygamber<ref name="oxfordMuhammed" /> olarak ortaya koyduğu şeriat Müslümanlar tarafından uymakla yükümlü olduklarına inanılan son şeriat sayılır. Mekke'de 570 ya da 571 yılında doğmuş, Veda Hutbesi'nden sonra Medine'de 632 yılında vefat etmiştir.
İslam inancında diğer din mensuplarının, önceki peygamberlerin getirdiği dini tahrif etmelerinden dolayı Muhammed’in Allah tarafından aynı mesajın bazı tamamlayıcı değişikliklerle ve mükemmel bir din olarak yeniden gönderildiğine inanılır. Müslümanlar tarafından Muhammed son peygamber veya Ahirzaman peygamberi olarak tanımlanır: "Muhammed yalnızca bir elçi ve peygamberlerin sonuncusudur." (Ahzâb: 40)
Muhammed'in söz ve fiilleri (hadis ve sünnet), Kur'an'ın yanında ikinci derecede kaynak kabul edilir ve İslam hukukunun iki temel kaynağından biri sayılır.<ref>Juynboll, G.H.A.; Brown, D.W. "Sunna." Encyclopaedia of Islam. Edited by: P. Bearman , Th. Bianquis , C.E. Bosworth , E. van Donzel and W.P. Heinrichs. Brill, 2008. Brill Online. <http://www.brillonline.nl/subscriber/entry?entry=islam_COM-1123> URL erişim tarihi: 6 Mayıs 2008.</ref><ref>"Sunnah". Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e2279> URL erişim tarihi: 6 Mayıs 2008.</ref>
Kutsal kitaplar
Müslümanlar Allah'ın peygamberleri aracılığıyla içinde doğru yolu, iyiliği ve kurtuluşu gösteren ayetler ve sözler bulunduğuna, inandıkları dini metinlere inanırlar. Bunlar Adem, Şit, İdris ve İbrahim'in sahife (tablet)leri ile Musa, Davut, İsa ve Muhammed’in Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’an ismi verilen Kutsal kitaplardır.
Kur'an
Kuran-ı Kerim İslam peygamberi Muhammed'e Allah tarafından melek Cebrail aracılığıyla gönderildiğine inanılan kutsal kitaptır.<ref name="oxfordKuran">"Quran". Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e1945> URL erişim tarihi: 6 Mayıs 2008.</ref><ref name="brillKuran">Welch, A.T.; Paret, R.; Pearson, J.D. "al- Ḳurʾān." Encyclopaedia of Islam. Edited by: P. Bearman , Th. Bianquis , C.E. Bosworth , E. van Donzel and W.P. Heinrichs. Brill, 2008. Brill Online. <http://www.brillonline.nl/subscriber/entry?entry=islam_COM-0543> URL erişim tarihi: 6 Mayıs 2008.</ref> Müslümanlar "Hiç şüphe yok ki, Kur'ân'ı biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız" ayetine dayanarak Kur'an'ın orijinal olduğuna değiştirilmediğine inanırlar;<ref>Elmalılı Hamdi Yazır Türkçe Meâli; Hicr Suresi.</ref> Kur'an'da dini emir (farz) ve yasaklar (haram), sosyal düzenlemeler, nasihatler, teşvik ve korkutmalar ile önceki peygamberlerin hikâyeleri içerik olarak önemli yer tutar. İslam inançları ve şeriatın ana kaynağı Kur'andır.
Kur'an ayetleri sure adı verilen bölümleri oluşturur. Kur'an'da 114 sure bulunmaktadır.<ref name="oxfordKuran" /> Kronolojik olarak Kur'an'ın ilk yazılan ayetin Alak suresinin birinci ayeti olduğuna inanılır: "Oku O yaratan Rabbinin adıyla!"<ref>Elmalılı Hamdi Yazır, Türkçe Kur'an Meâli; Alak Suresi.</ref>
Kur'an ayetlerinin ne şekilde anlaşılması ve yorumlanması gerektiği ile ilgili mezheplerin değişik görüşleri olmuşturŞablon:Olgu:
- Kur'an ayetlerinin yorumlanmasına karşı çıkan ve sadece anlaşıldığı üzere ve dış şekliyle tatbik edilmesi görüşü; Selefilik ve Zahirilik,
- Ayetlerde derin anlam ve işaretlerin bulunduğu ve asıl anlamlarının bunlar olduğu görüşü; Batıni-tasavvufi ve hurufi görüşler,
- Ayetlerin akıl ile yorumlanması, Akılcılar (Mutezile),
- Ayetlerin akıl ve nakil ile birlikte yorumlanması; Hanefiler
- Ayetlerin nakil ile yorumlanması; Nakilciler, hadis ve sünnetçi (Sünni)ler,
- Nakli reddeden ve sadece Kur'anı kaynak kabul eden Kur'ancılar.
Kıyamet ve Ahiret
Dünyanın sonu olan Kıyamet gününe, ve yeniden diriliş ve hesaba çekilme zamanı olan Ahirete iman İslam'ın temel inançlarındandır. Ahiret günü; Allah'ın insanları yeniden diriltip bir arada toplayacağı gündür. O gün insanlar ya nimetleri bol olan Cennet’e ya da elem verici azabın olduğu Cehennem'e gireceklerdir. Kur'an'da ahirete iman çeşitli ayetlerde vurgulanmış, Bakara suresi 62. ayette ise Allah'a inançla birlikte kurtuluşa erecekleri tanımlamakta kullanılmıştır:
- "Şüphe yok ki, iman edenler, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiiler; bunlardan her kim Allah'a ve ahiret gününe gerçekten iman eder ve iyi bir amel işlerse, elbette bunların Rableri yanında mükâfatları vardır. Bunlara bir korku yoktur ve bunlar mahzun da olmayacaklardır."<ref name="bakara" />
Kader
Şablon:Ana Kadere iman; hayır veya şer, her işin Allah'ın irade, takdir ve yaratmasıyla olduğuna inanma şeklinde tarif edilir. Sünni İslam ilahiyatında Allah'ın ezelî ve ebedî ilmi ve bilgeliğinin gereği olarak her şeyin onun bilgisi dâhilinde olduğuna ve bu bilgilerin miktar, ölçü anlamında bir deyim olarak Kur'anda da geçen, “Levh-i Mahfûz”da yazılı kader olduğuna, zamanı geldiğinde de bu bilgilerin kuvveden fiile çıktığına (kaza) inanılır.
Kader Kur'an'da imanın bir unsuru, parçası olarak geçmez. Bununla birlikte Cibril Hadisi'nin bazı sürümlerinde Muhammed imanı tanımlarken kader de geçmektedir.<ref name="cibril">"Cibril Hadisi" tercümesi; özgün kaynak: Buhârî, İman 1; Müslim, İman 1</ref> Kadere iman Sünni İslam âlimleri tarafından imanın şartlarından birisi olarak görülür iken, Şiilikte "usul-i din" den değildir.
Kader, kelamcılar arasında en çok tartışılan konulardandır. Kaderin iman tanımı içerisinde geçip geçmemesi gerektiği yanında, kadere karşı insan iradesinin gücü, kaderin değişip değişmeyeceği ve kader karşısında insanın sorumluluğu gibi konular uzun tartışmalara sebep olmuştur. Mutezile ve Kaderiyye mezhepleri katı kaderci Cebriyye mezhebinin tam karşısında yer almış ve kaderi reddetmişlerdir. Sünni mezhepleri ise kadere inanmayı esas almakla birlikte kelamcı gelenek, bu inanışı insanın iradesi ile dengelemeye çalışan açıklamalara yer vermişlerdir.
İslam'ın şartları ve ibadet
İslamın beş şartı, inananlar için farz olan yükümlülükler bütünüdür. Bu yükümlülükleri terkedenler İslamda büyük günah işlemiş olurlar. Bu yükümlülüklerin akil-baliğ veya reşit olma ile başladığına inanılır.
Abdullah bin Ömer'in rivayet ettiği Cibril Hadisinde<ref>"The Five Pillars of Islam". RelS 201 Class Notes on Islam. University of Calgary. ("İslam'ın Beş Şartı". RelS201 İslam üzerine ders notları. Calgary Üniversitesi) URL erişim tarihi: 30 Nisan 2008.</ref> melek Cebrail sahabelerden Dıhye kılığına bürünerek peygamber ve arkadaşlarını ziyaret eder, peygambere çeşitli sorular sorar:
- "'Ya Muhammed! Bana İslam'ın ne olduğunu söyle!' Muhammed: 'İslam; Allah'tan başka tanrı olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın elçisi olduğuna tanıklık etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, orucunu tutman ve gücün yeterse Beyt'i hac etmendir' buyurdu. O zat: 'Doğru söyledin' dedi. '"<ref name="cibril" />
Namaz, oruç, hac, zekât gibi ibadetlerin zamanları ve miktarları İslam mezheplerinde bazı farklılıklar gösterir. Kişi, yaptığı her ibadetle sevap kazanırken farz olmasına rağmen yapmadığı ibadetlerle günaha girer.<ref>"Sin" Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e2211> URL erişim tarihi: 30 Nisan 2008.</ref>
İbadetin İslam akidesinin bir parçasını teşkil edip etmediği hususunda değişik görüşler vardır:
- Maturidiyye ve Eş'ariyye gibi sünni akaid mezheplerine göre ibadet, imanın ve dolayısıyla akidenin bir parçası değildir; kişinin ibadetlerini aksatması veya ibadet etmemesi onu dinden çıkarmaz.<ref>Kılavuz, A. Saim. "İslam Akaidi ve Kelam'a Giriş". 27.</ref>
- Selefiyye, Hariciyye, Mutezile, Zeydiyye gibi mezheplere göre ibadet, imanın bir parçasıdır.<ref>Kılavuz, Ahmed Saim. "İman-Küfür Sınırı". sf 24-26. Marifet Yayınları, İstanbul, 1990</ref><ref>Kılavuz, A. Saim. "İslam Akaidi ve Kelam'a Giriş". 24.</ref> İbadetin seviyesine göre imanın artıp eksilebileceği veya zayıflayabileceği de ileri sürülmüştür.<ref>Gardet, L. "Īmān ." Encyclopaedia of Islam. Edited by: P. Bearman, Th. Bianquis, C.E. Bosworth, E. van Donzel and W.P. Heinrichs. Brill, 2006. Brill Online. <http://www.brillonline.nl/public/iman> URL erişim tarihi: 30 Nisan 2008</ref><ref>Kılavuz, A. Saim. "İslam Akaidi ve Kelam'a Giriş". 34-35.</ref><ref>Kılavuz, A. Saim. "İslam Akaidi ve Kelam'a Giriş". 29-30.</ref>
Kelime-i şehadet
İslam'ın ilk şartı, tanrı olarak sadece Allah'a inanmak ve Muhammed'i onun elçisi kabul etmek anlamına gelen kelime-i şehadeti getirmektir.
Namaz
Namaz (Arapça: صلاة Salah) İslam'ın her inanana farz kıldığı bir ibadetdir. Kur'an'da günün belli vakitlerinde <ref>Şablon:Web kaynağı</ref><ref name=4.102>Nisa Suresi ,Diyanet Meali,4.102</ref> abdestle birlikte<ref name=5.6>Enbiya Suresi ,Diyanet Meali,5.6</ref> duaya kalkılması ifadesi bulunur. Kur'an’a göre namaz Allah'ı anarak teslimiyetin gösterildiği bir arınma biçimi ve İbrahim'e öğretilen bir ibadet şeklidir.<ref name=5.6/><ref>Enbiya Suresi, Diyanet Meali,21.73</ref>
Farz fıkıh dilinde Kur'anın açık olan ve yoruma dayanmayan emirlerine denir. Günlük 5 vaktin farz olduğu inancı, Kur’anın emirleri, yorum ve hadislere dayanan ve sünni İslam toplumlarınca benimsenen bir uygulamadır.<ref>Şablon:Web kaynağı</ref>
Şii ve Kur'ancılar (hadislerin dini referans olmasını reddeden grup) günlük 3 vakit namaz kılarlar.<ref>Şablon:Web kaynağı</ref><ref>Şablon:Web kaynağı</ref><ref>Şablon:Web kaynağı</ref><ref name="Dini Yazılar">Şablon:Web kaynağı</ref> Ancak bu üç vakit namaz'ın hangileri olduğu konusu da çok açık değildir. Örneğin bu üç vakte bir anlayışa göre öğle-ikindi, akşam-yatsı ve sabah olarak, bir başka uygulamada akşam, yatsı, ve sabah olarak rastlamak olasıdır.<ref>Şablon:Web kaynağı</ref> Prof. Dr. Süleyman Ateş'e göre Kur'anda geçen namazlar sabah, akşam ve gece namazı (teheccüd)ından ibarettir.<ref>Şablon:Web kaynağı</ref> Alevilikte ise namaz reddedilmemekle birlikte herhangi bir şart (vakit, şekil, kıble, vb.) belirtilmemiştir.<ref name="http://alevikonseyi.com/alevi/18/28/38/48/108.html"/>
Zekât
Dini terminolojide "asli ihtiyaçlar" dışında nisap miktarı mala sahip olan ve zengin sayılan Müslüman'ın, bu zenginliği üzerinden 1 tam yıl geçtiğinde vereceği şartları ve oranları belirlenmiş zorunlu bir ödemeyi ifade eder. Ayrıca ödenmesi mecburi olmayan, belirli şartlarla kısıtlanmayan bağışlar için de sadaka kelimesi kullanılır. Tevbe suresi 60. ayetinde zekatın verileceği sayarken kullanılan kelime ise bu anlayışın aksine sadakadır; "Sadakalar, Allah'tan bir yükümlülük olarak, yoksullara, düşkünlere, bu konuda çalışan görevlilere, sempatizanlara, kölelerin özgürlüğü için, borçlulara, Allah yoluna ve yolda kalmışlara verilmeli. Allah Bilendir, Bilgedir."<ref>http://www.kuranmeali.org/9/tevbe_suresi/60.ayet/kurani_kerim_mealleri.aspx</ref>
Fıkıhta kişinin zengin sayılması için ev, bina, elbise, ev eşyaları, bir yıllık yiyecekleri gibi asli ihtiyaçları dışında sahip olması gereken 80 gr altın veya eşdeğer mal miktarına nisap denir. Asli ihtiyaçlar kişinin yaşadığı zaman, mekan, sosyal çevre ve anlayışa göre değişkenlik gösterir.
Müslümanlar arasında zekat bir vergi midir, yoksa bir ibadet midir tartışması bulunur.<ref>http://www.enfal.de/oe31.htm</ref><ref>http://www.hayrettinkaraman.net/kitap/meseleler/0758.htm</ref><ref>http://m.sorularlaislamiyet.com/index.php?oku=240727</ref><ref>http://www.halisece.com/fikih/12-zekat/352-zekatin-verilecegi-harcanacagi-kisiler-ve-muesseseler.html</ref> Zekatın bir vergi olduğu anlayışına göre Şeriat yönetimi altında bulunmayan Müslümanların, yaşadıkları ülkenin vergi yasalarına göre vergi ödedikleri için dini açıdan ayrıca zekat ödemelerine gerek bulunmamakta, ibadet olarak değerlendirilmesi durumunda ise ödemeleri gerekmektedir. Zekatın şartları ve miktarı belirli, zorunlu bir ödeme türü olması onun "bir çeşit vergi" olarak anlaşılmasının temel dayanağıdır.
Oruç
Oruç, niyet edip imsak vaktinden (alacakaranlık) akşam günbatımına dek, bir şey yeyip içmemek ve cinsel aktiviteyi terketmek olarak tanımlanır. Oruç tutmak, sadece Ramazan ayı boyunca farz kılınmış, bayram günleri haricinde de faziletli olarak görülmüştür.<ref>http://www.dinbilimleri.com/Makaleler/1975175987_0502080393.pdf</ref> Kur'anda oruç Bakara suresinin şu ayetleri ile emredilmiştir:
183. "Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz."
184. "Sayılı günlerde olmak üzere. Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa diğer günlerde kaza eder. Oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir."
185. "Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa başka günlerde kaza etsin."
187. "Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Sabahın beyaz ipliği, siyah ipliğinden ayırt edilinceye kadar yeyin, için, sonra akşama kadar orucu tamamlayın."<ref>http://tr.wikisource.org/wiki/Bakara_S%C3%BBresi</ref>
Hac
Zilhicce ayında, Arafat'da dua edilmesi, Kabe'nin ziyaret edilmesi, şeytan taşlama ve kurban kesilmesi gibi bazı uygulamaların belirli kurallar içinde ve bir arada yapıldığı, yalnızca zengin müslümanlara farz olan bir ibadettir. Şeriat hukukunda namaz, oruç, zekat gibi farz kabul edilen dini hükümleri yapmayanlar veya terkedenler için belirli cezalar öngörülür iken hac yapmayanlar için benzer yaptırımlardan söz edilmez. Şu ayetler ile Hac emredilmiştir:
- "Haccı da, umreyi de Allah için tamamlayın. Eğer engellenmiş olursanız artık size kolay gelen kurbanı gönderin. Bu kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden her kim hastalanır veya başından rahatsız olursa fidye olarak ya oruç tutması, ya sadaka vermesi, ya da kurban kesmesi gerekir. Güvende olduğunuz zaman hacca kadar umreyle faydalanmak isteyen kimse, kolayına gelen kurbanı keser. Kurban bulamayan kimse üçü hacda, yedisi de döndüğünüz zaman tam on gün oruç tutar. Bu, ailesi Mescid-i Haram civarında olmayanlar içindir." (Bakara suresi:196)
- "İnsanlar arasında haccı ilan et ki, gerek yaya olarak, gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler. Gelsinler ki, kendilerine ait bir takım menfaatlere şahit olsunlar ve Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine belli günlerde Allah’ın adını ansınlar. Artık onlardan siz de yiyin, yoksula fakire de yedirin." (Hac suresi: 27-28)
Şiilik'te İslam'ın şartları
Şiilik'te Füru-ı Din denilen dini emirler Sünnilik'te farz olan Namaz, Oruç, Hac ve Zekât'a ilave olarak, Hums, Cihat, Emr-i bi'l ma'rûf ve Nehy-i anil münker, Tevella, ve Teberra olarak sıralanır.
Şiîlik'te sahip olunan eşyanın veya kârın beşte birlik değerine denk gelen bir vergidir. Dayanağı Enfal Suresi 41. ayetidir;
"Şunu da bilin ki, eğer Allah'a ve hak ile batılın ayrıldığı gün, iki ordunun çarpıştığı gün kulumuza indirdiklerimize iman etmiş iseniz, "ganimet" olarak aldığınız herhangi bir şeyin "beşte biri" Allah'a, peygambere, yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir."
Sünnilikte hums "ganimet malı" olarak savaşta el konulan malların beyt-ül mal denilen hazineye devredilmesinden ibarettir. Nereye harcanacağına da emir sahipleri olan yöneticiler karar verir.
Şii inancında ise bu vergi Muhammed'in bir yakını veya soyundan gelen bir kimse<ref>"Khums" Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e1302> URL erişim tarihi: 30 Nisan 2008.</ref>, yetimler, ihtiyaç sahipleri veya yurdundan ayrı düşmüş ve yurduna dönecek maddi imkânı bulunmayan kişilerin hakkı olarak tanımlanır.<ref name="brillHums">Zysow, A.; Gleave, R. "Ḵh̲ums (a.)." Encyclopaedia of Islam. Edited by: P. Bearman , Th. Bianquis , C.E. Bosworth , E. van Donzel and W.P. Heinrichs. Brill, 2008. Brill Online. <http://www.brillonline.nl/subscriber/entry?entry=islam_COM-1417> URL erişim tarihi: 30 Nisan 2008.</ref> Ayette geçen "ganimet" sözcüğü Şiilerde ise genel bir "kâr"ı ifade eder ve bu sebeple kârın söz konusu olduğu her durumda beşte birlik bir kısım vergi olarak ayette belirtilen yerlere verilmelidir.<ref name="brillHums" />.
İyiliği emretmek ve kötülükten men etmek demektir. İnananların diğer kişileri Allah'ın emrettiklerine davet etmesi, iyi şeyleri emir veya nasihat etmesi, kötü şeylerdense alıkoyması, men etmesidir. Bu iki kural Kur'an'da anlamsal açıdan benzer şekillerde (Âl-i İmrân suresi, Tevbe suresi gibi) birçok yerde geçmektedir.
Ehl-i Beyt ve takipçilerini sevmek olarak yorumlanır. Şiilikte İmamet/Hilafet inanç esasları arasında yer alır ve Muhammed sonrasında Ali üzerinden (12 imam) denilen Muhammed'in soyu ile devam eder. Şiilikte bunları, takipçilerini, sevenlerini sevmek (veli-dost edinmek) şarttır. Prensip Şura suresinin 23. ayetine dayandırılır;
- "Bu, Allah'ın, inanan ve iyi işlerde bulunan kullarını müjdelemesidir işte. De ki: Sizden, tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum, istediğim, ancak yakınlarıma sevgidir ve kim güzel ve iyi bir iş yaparsa onun güzelim mükâfatını arttırırız; şüphe yok ki Allah, suçları örter, iyiliğe, mükâfatla karşılık verir."<ref>Şura suresi Türkçe Kur'an Meali; Şii görüşleri temelli bir meal.</ref>
Şiiler ayette geçen ve kurba (yakınlar) sözcüğünü Ehl-i Beyt ve soy anlamında anlamışlardır.
Ehl-i Beyt'in düşmanı olan kişileri sevmemek; İnananların Ehl-i Beyt'i sevmeyenleri sevmemeleri, Ehl-i Beyt düşmanlarına düşman olmaları anlamına gelir ve Şiilikte önemli bir yere sahiptir.
Bu anlayış sebebiyle şiiler, sünnilikte sahabe olarak bir çeşit kutsallık atfedilen ilk müslümanlardan bazılarına karşı nefret olarak tanımlanabilecek antipatik duygular gösterirler. Anlayışın etkileri hadis gibi dini referanslarda görülebileceği gibi günlük yaşamda, çocukların isimlendirilmesi gibi hususlarda da net olarak görülür. Yine bu sebeple Şii ve Alevi inancına mensup olan Müslümanlar geleneksel olarak Allah, Muhammed adının yanında ilk halifeler olan Ebubekir, Ömer ve Osman'ın adlarının da süsleme olarak duvarlarına asıldığı Sünni ibadethanelerine gitmezler.
İslam hukuku, şeriat ve fıkıh sistemleri
Şablon:Ana Şablon:Ana Şeriat (Arapça: شريعة), İslam hukuku anlamında olup, İslam dinindeki ibadetler, muameleler ve cezaları içerisine alan, dini hukuka ait tüm kavram ve kurallara verilen isimdir. Şeriat için Kur’an temel kaynaktır ve Kur'an'da geçen emir ve yasaklar temelinde kararlar alınır.<ref name="oxfordKuran" /> Şeriat'ın ikinci kaynağını hadisler oluşturur. Bazı İslam hukuku ekolleri, Kur'an'da geçmemekle birlikte Kur'an'da geçen bir başka emir veya yasakla aynı illete (sebebe) dayanan konularda da Kur'an'daki emir veya yasağa kıyas yoluyla karar verirler.
Fıkıh, Kur'an ve hadisten türetilen anlayış ve yorumların toplamıdır ve bir bakıma şeriat'ın ne olduğunu fıkıhçılar belirler. Bu şekilde bir anlayış veya yorum, dinsel zorunluluklar arasına girer. Fıkıhçılar veya ulema değişik İslam ülkelerinde Müftü, kadı, fakih, şeyhulislam, imam molla gibi değişik isimler alırlar ve İslami emir, yasak ve yasaları yorumlama, kıyas yoluyla yeni kurallar koyma veya muhtelif konuları dini açıdan, Farz, Vacip, Sünnet, Müstehap, Helal, Mekruh, Haram veya caizdir-değildir şeklinde etiketleme yetkisine sahip olurlar.
Kelamcılar bir şey'in kötü olduğu için mi yasaklandığı, yoksa yasaklandığı için mi kötü kabul edilmesi gerektiğini de tartışmışlardır. Akılcılara göre her yasak şeyin yasak olmasının akla, nesle, toplum hayatına zararının dokunması gibi bir sebebinin bulunması ve yasağın veya kötülüğün bu sebebe bina edilmesini savunurlar. Onlara göre bu illet tesbit edildiğinde aynı sebepler çerçevesinde dini yasakların kapsamı genişletilebilmektedir. Örneğin içki yasağına kıyas edilerek sarhoşluk veren her şey için haram olduğuna karar verilebilir. Ancak bir şey yasak olduğu için kötüdür inancına sahip olanlara göre ise böyle bir kıyaslama kabul edilemez. Onlara göre Allah yasaklamak isteseydi içki gibi diğer zararlı veya sarhoş eden şeyleri, ör. uyuşturucu, sigara vb. yasaklardı.
Etiketler
Fıkıhta insan davranışları değişik kategorilere ayrılır ve bunları uygulama veya sakınma mecburiyeti bulunur. Bazı eylemler ise mübah, helal, küçük günah veya büyük günah olarak değerlendirilir. Bu değerlendirmeler fıkıh, mezhep, meşrep ve anlayışa göre şekillenir, ve farklı topluluklarda farklı etiketler alır. Bu kuralları ihlal etmenin şeriat kanunlarına göre müeyyide ve karşılıkları bulunur.
Fıkıhta farz ve haram denilen hükümler Kur’ana dayandırılır. Hanefi fıkhında diğer mezheplerde bulunmayan bir kavram olan vacip (gerekli), Kur'anda geçen, ancak farzlar gibi kesinlik göstermeyen Kurban kesme gibi dini emirleri ifade etmede kullanılan bir tanımlamadır.
İslam toplumunda hem ibadet (namaz, oruç, vb.) hem de sosyal alanda (selamlaşma, erkek çocukların sünnet edilmesi, cenaze namazı, domuz eti yememe, alkol yasağı, hayvan keserken besmele çekilmesi gibi) genel kurallar bulunur.
Kadın ve evlilik
Aralarında bazı küçük farklılıklar olmakla birlikte, İslam mezhepleri kadın vücudunun örtülmesi gerektiğini (Tesettür) ifade etmişler, ancak zaruri durumlarda geçerli olmak üzere ve kendi yakınları ile sınırlı belirli bölgelerin açılabilmesine izin vermişlerdir. Bunun yanında, Hanefi ve Maliki mezheplerinde kadının el ve yüzünün "fitneye yer vermeyecek şekilde" açılabilmesine müsaade edilmiştir.<ref>http://www.iskenderpasa.com/27B6E20E-0454-41A4-8E76-98E99716C992.aspx "Kadının mahkemede ifâde vermesi için erkek hakim veya alış-veriş için müşteri veya satıcı erkeklere görünmesinde beis yoktur."</ref>
İslam'da nikah ile gerçekleştirilen meşru evlilik dışında cinsel yaşam men edilmiş ve zina olarak tanımlanmıştır. Nikah, İslam hukukunda bir sözleşmedir. Fıkıhta geçerli sayılması için nikahın şahitlerin huzurunda yapılması, icap ve kabul, erkeğin gayrimüslim olmaması, mehir ve sözleşmenin ilanı gibi şartlar ileri sürülmüştür. Şii mezhebinde ise mut'a, geçerli ve meşru bir ilişki tarzıdır. Mut'a Sünni mezheplerde zina olarak tanımlanır ve haram kabul edilir.<ref name="diyanet">Diyanet'in müt'aya bakışı</ref> İslamda zina ve eşcinsel ilişkiler için cezai müeyyideler öngörülmüştür. Erkekler 4 kadınla (aralarında adaleti sağlamak ve onlara haksızlık etmemek şartıyla) evlenebilirlerken, kadınlar tek erkekle evlenebilirler. Boşanma hakkı erkeklere verilmiştir.
Devlet
Şablon:Ana Şablon:Başlık genişlet
Ekonomi
Şablon:Ana Şablon:Başlık genişlet
Cihad
Şablon:Ana İslam'ın bir unsuru olarak sayılan cihad, her ne kadar Allah adına savaşmak anlamına gelse de, her zaman fiziki bir savaşı tanımlamaz <ref name="brillCihad">Tyan, E. "Ḏj̲ihād." Encyclopaedia of Islam. Edited by: P. Bearman , Th. Bianquis , C.E. Bosworth , E. van Donzel and W.P. Heinrichs. Brill, 2008. Brill Online. <http://www.brillonline.nl/subscriber/entry?entry=islam_COM-0189> URL erişim tarihi: 30 Nisan 2008.</ref> hatta büyük cihat kişinin kendi nefsiyle olan savaştır ve daha zordur.<ref name="brillCihad" /> Kişinin İslam adına yaptığı farklı emek ve çabalar da cihat tanımına girebilir.<ref name="brillCihad" />
Kur'anda değişik cihat ayetleri bulunur.
- "Kendilerine kitap verilenlerden, Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resûlü'nün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini din edinmeyenlerle, küçük düşürülüp cizyeyi kendi elleriyle verinceye kadar savaşın." (Tevbe suresi 29.)
Cihatçılar bir İslam devleti ve şeriata uygun toplum yapısı kurma amacıyla İslamı bir ideoloji olarak kabul eden ve bunu diğer insanlara da uygulatmayı amaç edinen, çoğunlukla bu amaçla terörist yöntemlere de başvuran kendilerini İslami akım sayan gruplardır.
Diğer dinlere bakış
İslamda dinler, İslam, Yahudilik, Hristiyanlık ve putperestlik olarak formüle edilir. İslam'a göre Allah yanında tek din İslam'dır. Muhammed'in getirdiği din, yeni bir din değildir. O, daha önceki peygamberlerin mesajını, tekrar açıklamış ve tamamlamıştır.<ref>Esposito (1998), pp.6,12; Esposito (2002b), pp.4-5; F. E. Peters (2003), p.9</ref><ref>"Muhammad", Encyclopaedia of Islam Online</ref> İslamda İbrahimî dinlerin peygamber veya kutsal kişi kabul ettiği kimseler çoğunlukla peygamber; Tevrat, Zebur ve İncil ise tahrif edilerek hükümsüz kalmış kutsal kitaplar olarak kabul edilir.
Maide suresinde Yahudiler ve kendilerine müşrikler diye hitap edilen paganlar düşman olarak tanımlanır (ayet 51) iken Bakara Suresi'nde daha yumuşak bir tutumla "Şüphe yok ki, iman edenler, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiiler; bunlardan her kim Allah'a ve ahiret gününe iman eder ve iyi bir amel işlerse, elbette bunların Rableri yanında mükâfatları vardır." denilmektedir. (2:62)
Kur'an'da İsa'dan peygamber ve "Allah'ın ruhu" (ruhullah) olarak bahsedilir, ancak Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'tan oluşan teslis inancı şirk gerekçesiyle reddedilir.
Mezhepler ve eğilimler
Mezhepler dini önderlerin veya toplulukların din algılarıdır. Ayrıca İslamda siyasi etkenler gibi değişik sebeplere dayanan mezhepsel bölünmeler de olmuştur. Bunlardan Babilik ve bahailik gibi derin inançsal ayrılık gösteren bazıları İslam orijinli bağımsız dinler olarak değerlendirilebilirler. Bunun dışında dini önderlerin yerleşik hale gelmiş farklı anlayış ve yorumlarından kaynaklanan mezhepler vardır.
Geleneksel Sünni-Şii mezhepleri dışında islam dünyasında etkinliğini devam ettiren başlıca akımlar Batıni - Sufi eğilimler, Selefi-Vahhabi akımı Ahmediyye, Kur'ancılar, Yezdanilik gibi akımlardır.
Muhammed Ebu Zehra, daha sonra klasikleşen Mezhepler Tarihi adlı kitabında İslam dini mezheplerini üç kategori altında işler: Siyasi mezhepler, itikadi mezhepler ve fıkhi mezhepler.
Siyasi mezhepler
Siyasi mezhepler kategorisi içerisinde Sünnilik, Şia (Şiilik) ve Haricilik mezhepleri bulunur. Bu mezheplerin ortaya çıkması ve ayrışması İslam tarihi açısından önemli bir olaydır ve siyasi etkileri başta olmak üzere birçok çeşitli etkileri olmuştur.
Muhammed öldükten sonra ortaya çıkan devletin liderliği sorununda belirli bir ayrışma gerçekleşmiştir. Bazı kişiler devletin lideri, imam konumunda Ali'yi görmek istemişlerdir. Nitekim Şiilik inancına göre imamet Ali'nin hakkıdır ve peygamber bunu yaşarken ima etmiştir. Sünniler Ali'nin de imamete uygun olduğunu kabul etmekle birlikte, peygamberin yaşarken kendisinden sonra Ali'nin imam olması gerektiğini ima ettiğine inanmazlar. Nitekim Şiilerin büyük birçoğunluğu Ali öncesindeki 3 halifeyi kabul etmezken, Sünniler kabul eder. Şiilik ve Sünnilik arasındaki tartışma bu şekilde siyasi bir tartışma ile (kimin imam olması gerektiği) başlamış, zaman içinde iki grup ibadetler ve çeşitli akide konuları açısından da ayrışmıştırlar. Üçüncü siyasi grup olan Hariciler ise başta Ali taraftarı kişilerdi. Bununla birlikte Sıffin Savaşı sonunda hakem tayin edilmesi olayına sonradan karşı çıkmış, bu hakemliğin küfür olduğunu öne sürmüş ve ayrı bir grup olarak ortaya çıkmışlardır.
Sünnilik
Dünya'daki en yaygın siyasi mezhep Sünnilik'tir ve Günümüz Müslüman topluluğun çoğunluğu Sünnidir<ref name="Sünni İslam">"Sunni Islam." Dictionary of the Israeli-Palestinian Conflict. Vol. 2. Detroit: Macmillan Reference USA, 2005. 440. Gale Virtual Reference Library. Gale.</ref>. Sünniler Şiâ'dan farklı olarak peygamberin ölümünden sonra halife olan ilk dört halifenin (Hulefa-i Raşidin) hepsini tanır ve dört halifeyi doğruluk üzere olan halifeler olarak saygı ve sevgiyle anarlar<ref name="galeMezhep">Kamali, M. Hashim. "Madhhab." Encyclopedia of Religion. Ed. Lindsay Jones. Vol. 8. 2nd ed. Detroit: Macmillan Reference USA, 2005. 5547-5550. Gale Virtual Reference Library. Gale.</ref><ref name="oxfordSünni">"Sunni Islam" Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e2280> URL erişim tarihi: 30 Nisan 2008.</ref>. Sünnilikte farklı alimler farklı imamet, hilafet tanımları yapsalar da ortak nokta herhangi bir kimsenin soyunun imameti hak ettiği fikri bulunmaz ve bu da genel olarak Şia ile arasındaki en büyük ayrılıklardandır. Nitekim imamet, halife makamı Sünnilik'te önemli olsa da Şia'nın çoğu mezhebinde olduğu gibi itikatta bir yere sahip değildir. Aynı şekilde peygamberin torunu Hüseyin'in Kerbelâ'da öldürülmesi hadisesi genel olarak üzücü bir olay olarak kabul edilip, Yezid Sünni cemaat içerisinde sıklıkla yerilse ve Sünnilikte isim olarak neredeyse hiç kullanılmasa da<ref>Yezid üzerine bir soru - sorularlaislamiyet.com URL erişim tarihi: 30 Nisan 2008.</ref><ref>Portre: Yezid - risaleinurenstitusu.org URL erişim tarihi: 30 Nisan 2008.</ref>, Şia'dakine benzer bir şekilde Kerbelâ Olayı her yıl törenlerle anılmaz. Şiâ'daki çeşitli mezheplerde bulunana benzer bir Mehdi inanışı olmadığı gibi, imamet anlayışının farklılığı sebebiyle herhangi bir imamet silsilesi de bulunmamaktadır. Ek olarak Şia'da birçok mezhebin kabul ettiği imamların üstün akli kabiliyeti, bilgi ve hikmeti olduğu, günahsız ve hatasız oldukları gibi fikirler Sünnilikte bulunmaz<ref name="galeŞiiSünni">Nasr, Seyyed Hossein. "Shiism: Ithnā ʿAsharīyah." Encyclopedia of Religion. Ed. Lindsay Jones. Vol. 12. 2nd ed. Detroit: Macmillan Reference USA, 2005. 8337-8346. Gale Virtual Reference Library. Gale.</ref>. Ayrıca Şia'da çoğunluk imamların sözlerini de hadis külliyatından sayarken Sünnilikte hadis külliyatı sadece Muhammed'in sözlerini ve eylemlerini kapsar<ref name="galeŞiiSünni" />.
Sünnilerin takip ettikleri akide (inanç) mezhepleri üç tanedir: Matüridilik, Eş'arilik ve Selefiyye<ref>Ehl-i Sünnet - sorularlaislamiyet.com</ref>. Matüridilik ve Eş'arilik aralarında teorik fıkıhta yirmi kadar noktada farklılık varsa da birbirlerine çok benzerler. Bu iki mezhebin dışında Sünnilerin takip ettiği ve her ne kadar her daim bir itikat mezhebi olarak anılmasa da, inanç ile ilgili kararlar veren bir başka mezhep de Selefiliktir. Gerek Matüridilik gerekse Eşarilik itikadi meselelerde müteşabih ayetleri yorumlarken akla başvursa da Selefilik bunu doğru bulmaz; bunun yerine müteşabih ayetleri olduğu gibi kabul eder. Ayrıca iman tanımı, Matüridilik ve Eşarilikte büyük oranda benzerken Selefilikte daha farklıdır. Örneğin Matüridilikte imanda artma veya azalma mümkün değilken ve ibadet farz olsa da imanın bir parçası sayılmazken Selefiliğe göre imanda artma ve azalma mevcut olduğu gibi ibadet de imanın bir parçasıdır. Sahabeleri hayırla anarlar. Ehl-i Sünnet i'tikadında yaygın olan dört büyük fıkıh mezhebi bulunur. Bunlar: Hanefîlik, Şafiîlik, Malikîlik ve Hanbelîlik'tir.<ref name="oxfordSünni" /> Bu mezheplerin arasında Hanefilik ve Şafiilik sıklıkla Matüridilik ve Eşarilik bazlı itikadi görüşlere sıcak bakarken, Hanbelîlik ise Eşarilik ve Selefilik bazlı görüşlere sıcak bakmıştır ve Hanbeliliğin kurucusu olan Ahmed bin Hanbel genel olarak bir Selef âlimi sayılır. Sünni fıkıh uygulamalarında temel kaynaklar iki tanedir; Kur'an ve Sünnet<ref name="ehlisünnet">Ehl-i Sünnet - sorularlaislamiyet.com URL erişim tarihi: 30 Nisan 2008.</ref>. Bu temel fikir dört büyük fıkıh mezhebi tarafından da kabul edilmiştir.
Sünni mezhebinde mensupları tanımlamak için Ehl-i Sünnet lafzı da sıklıkla kullanılır. Ehl-i Sünnet'e Matüridi, Eş'ari ve Selefiler dâhil edilir. Bunun dışındakilerin Ehl-i Sünnet'ten sayılıp sayılmadığı farklı âlimlerce farklı yorumlanmıştır. Örneğin Abdulkadir el-Bağdadî'ye göre şeriata bağlı Sufiler<ref name="ehlisünnet" /> ve "Ehl-i bid'ate meyletmeyen sarf, nahv, lugat ve edebiyat âlimleri"<ref name="ehlisünnet" /> de Ehl-i Sünnet'e dâhildir. Gerek Ehl-i Sünnet'te yaygın olan dört büyük fıkıh mezhebinin kurucusu sayılan âlimler gerekse yaygın itikadi mezheplerin kurucuları önde gelen Ehl-i Sünnet âlimlerindendirler<ref name="ehlisünnet" />.
Şiilik
Sünnilik'ten sonra dünyada en yaygın ikinci İslam mezhebidir. Sünnilik'ten farklı olarak imamet, hilafet makamı, Şiilikte çok önemlidir ve sıklıkla itikadda geçer. Her ne kadar Şia içindeki farklı mezhepler özellikle imamet hususunda farklı inanç ve görüşlere sahip olsalar da, Şiiler genel olarak Sünnilerden farklı olarak Osman bin Affan'ın halifeliğini kabul etmez, büyük birçoğunluğu Ebu Bekir ve Ömer bin Hattab'ın da halifeliklerini kabul etmezler. Ayrıca büyük bir kısmı imameti tanrısal bir makam olarak görür ve imamlara peygamberlerinkine benzer ek özellikler atfederler. Ayrıca Allah'ın adaletinin bir özelliği olduğuna inanılır ve Ehl-i Beyt'ten çıkan imamlar desteklenir. Şiiler genellikle Ali taraftarı olmayan sahabeleri benimsemezler.
Şiâ kendi içerisinde birçok alt mezhebe, fırkaya bölünmüştür. Bu mezheplerin en büyüğü Onikiciler olarak adlandırılan İsnaaşeriyyedir. Türkiye'deki Şiiler de bu fıkhı esas alır. İsimlerini 12 tane imamı kabul etmelerinden alırlar. İsnaaşeriyye inanışına göre on birinci imam olan Hasan el-Askerî'nin bir oğlu bulunmakta idi fakat on ikinci imam olacak bu çocuk gayba karışmış, Allah tarafından insanların çoğunluğundan saklanmıştır<ref name="galeİmamet">Gleave, Robert. "Imamate." Encyclopedia of Islam and the Muslim World. Ed. Richard C. Martin. Vol. 1. New York: Macmillan Reference USA, 2004. 350-351. Gale Virtual Reference Library. Gale.</ref>. İnanışa göre daha sonra Mehdi olarak zuhur edecek kişi bu imamdır ve bu sebeple Muhammed el-Mehdi olarak da anılır<ref name="galeİmamet" /><ref name="oxfordŞia">"Shii Islam" Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e2189> URL erişim tarihi: 30 Nisan 2008.</ref>. Bu kola bazen İmamiyye veya Caferiyye de dendiği olur. Nitekim Ali Zeynelabidin'in oğlu Muhammed el-Bakır'ın oğlu olan Cafer es-Sadık'ın mezhepte önemli bir yeri vardır ve İsnaaşeriyye'nin kurucusu gibi görüldüğü de olmuştur<ref name="brillŞia">Madelung, W. "S̲h̲īa." Encyclopaedia of Islam. Edited by: P. Bearman , Th. Bianquis , C.E. Bosworth , E. van Donzel and W.P. Heinrichs. Brill, 2008. Brill Online. <http://www.brillonline.nl/subscriber/entry?entry=islam_SIM-6920> URL erişim tarihi: 30 Nisan 2008</ref>. Nitekim Muhammed el-Bakır ve oğlu Cafer es-Sadık'la birlikte İsnaaşeriyye'nin temel öğretilerinden birkaçı ortaya atılmıştır. Örneğin imamların ilâhî bir şekilde seçildiğine, Ali'nin hakkından sonra imam olması gerekenlerin Hasan bin Ali ve Hüseyin ibn Ali olduğuna, onlardan sonra ise sırasıyla soydan gelen bir sonraki oğula aktarılmasına ve böylece babadan oğula geçerek devam etmesine inanılmıştır<ref name="brillŞia" />. Ek olarak imamların masum yani günahsız ve hatasız olduğuna inanılmıştır<ref name="galeİmamet" /><ref name="brillŞia" />. Aynı zamanda yoğun bir Mehdi inancı bulunmaktadır; buna göre son imam kaybolmuştur, gayba karışmıştır ve Mehdi olarak çok uzun bir zaman sonra gelecek ve kurtuluşu getirecektir<ref name="galeİmamet" /><ref name="brillŞia" />. Bu temelden de kaynaklanarak Cafer es-Sadık kendi taraftarlarına sabretmeleri, isyan ve ayaklanmalardan uzak durmaları hususunda telkinde bulunmuştur<ref name="brillŞia" />. Bazı İslam tarihçilerine göre Şia'da yaygın olan takiyye yani kişinin Şii olduğunu ve Şiilikle ilgili özelliklerini toplumdan saklayarak gizli bir biçimde yürütmesi prensibi Cafer es-Sadık'a dayanır<ref name="galeİmamet" />. 1501'de Şah İsmail tarafından kurulan Safevi Devleti İsnaaşeriyye tarihinde önemli bir rol oynamıştır. İran'da kuralan bu Türk devletinin dini resmen İsnaaşeriyye Şia'sı olmuştur ve İsnaaşeriyye bu dönemde gelişme ve yayılma fırsatı bulmuştur<ref name="galeİmamet" />. Daha sonraları Safevi Devleti'ne komşu durumundaki Osmanlı Devleti'nin halifeliği ilan etmesi hilafet bazlı Sünni-Şii gerilimi tarihte önemlidir<ref name="galeİmamet" />.
Bir diğer Şia kolu olan Zeydiyye'nin ise kurucusu ve isim babası Ali bin Ebu Talib'in oğlu, peygamberin torunu Hüseyin'in soyundan gelen ve bir fıkıh alimi olan Zeyd bin Ali'dir. Zeyd bin Zeynelabidin olarak da anılan Zeyd, ayrıca Hüseyin'den sonra, Hüseyin'in soyundan gelip de Emeviler'e karşı direniş başlatan ilk kişidir<ref name="oxfordZeyd">"Zayd ibn Ali" Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e2566> URL erişim tarihi: 30 Nisan 2008.</ref>. Zeydiyye mezhebi ilk Şii mezheplerindendir. Bununla birlikte görüş olarak Zeydiyye Ehl-i Sünnet'e diğer Şii mezheplerine oranla daha yakındır. Örneğin Zeydiyyede imamın Ehl-i Beyt'ten çıkması bir zorunluluk değildir, fakat Ehl-i Beyt'ten çıkan imam mutlaka desteklenir<ref name="oxfordZeyd" />. İmamette önemli olanın halk desteği olduğuna, soya bağlı bir sıralamaya inanılır.<ref name="oxfordZeyd" /> Yine İsnaaşeriyye'den farklı olarak Zeydiyye'de imamların hatasız ve günahsız olduklarına inancı bulunmaz<ref name="brillŞia" />. Ek olarak Zeyd bin Zeynelabidin Ebu Bekir ve Ömer'in imamlıklarını, Ali'ye tercih etmemekle birlikte, kabul etmiştir ve bu onun direnişine başta destek veren birçok kişinin ondan kopmasına ve Cafer es-Sadık'a yaklaşmasına da sebebiyet vermiştir.<ref name="brillŞia" /> Zeyd’îyye'nin bir önemli noktası da İsnaaşeriyye'den farklı olarak imametin sağlanmasında aktif bir yol seçilmesidir.<ref name="galeİmamet" /> Her ne kadar her zaman bir imam olacağı görüşü olmasa da bir imam olduğu takdirde imametin sağlanması için aktif bir yol seçilir ki Zeyd kendi zamanında direnişe geçmiştir. Bugün özellikle Yemen'de hâkim olan bir Şii koludur.<ref name="oxfordŞia" />
Bunların dışında bir diğer büyük Şiî mezhebi de İsmailîlik'tir ve bugünkü Şiî nüfusunun İsnaaşeriyye'den sonraki en büyük ve önemli bölümünü oluştururlar<ref name="galeİsmaili">Daftary, Farhad. "Shi˓a: Isma˓Ili." Encyclopedia of Islam and the Muslim World. Ed. Richard C. Martin. Vol. 2. New York: Macmillan Reference USA, 2004. 628-629. Gale Virtual Reference Library. Gale.</ref>. Diğer Şiâ ve Sünni mezheplerine oranla İslam'ın bâtınî bir yönü olduğu inancı ve bu yönünün araştırılması, tecrübe edilmesine büyük önem verirler. Bu sebeple Şiîliğin daha ezoterik bir şeklini benimsedikleri söylenebilir<ref name="oxfordŞia" />. Özellikle ilk dönem İsmailîlik'te dinî metinlerin zâhirî ve bâtınî olarak iki anlamlı sayılması ve bâtınî tarafının incelenmesi çok büyük önem arz etmiştir<ref name="galeİsmaili" />. İsmailîler, adlarını Cafer es-Sadık'ın büyük oğlu İsmail bin Câfer el-Mûbarek'den alırlar.<ref name="oxfordŞia" /><ref name="galeİsmaili" /> Bazen, İsmailîliğin Mustâlîlik ve Nizarîlik kolları da yediden fazla imâma sahip olmalarına rağmen "Yediciler" olarak adlandırılmaktadırlar.<ref name="oxfordŞia" /> 909 yılında kurulan ve varlığını 1171'e kadar sürdüren Fatımi devleti (Fatımiler) İsmaililer tarafından kurulmuştur.<ref name="oxfordŞia" /><ref name="galeİsmaili" /> Bu dönem İsmaililerin altın çağı olarak da adlandırılmıştır<ref name="galeİsmaili" />; zira bu dönemde İsmaili kültür oldukça gelişmiş, İslam medeniyetine İsmaililerin katkısı oldukça artmıştır<ref name="oxfordİsmaili">"Ismailis" Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e1132> URL erişim tarihi: 30 Nisan 2008.</ref>. İsmaililer kendi içlerinde ayrı kollara ayrılırlar.<ref name="galeİsmaili" /> Bu kollardan en büyük ikisi Nizari İsmaililik ve Davudi İsmaililik'tir<ref name="oxfordİsmaili" />. Nizari İsmaililik'te imamet hâlâ devam etmektedir ve 2014 yılı itibarıyla, 49. imamları olan Kerim Şah'a (IV. Ağa Han) bağlıdırlar<ref name="galeİsmaili" />. İsmaililikte dönüm noktasını oluşturan ve Nizari mezhebinin kurulmasına yol açan ayrışma 1409'da Fatımi sultanı ve (onsekizinci) İsmaili imamı olan el-Mûstensir'ın ölümüyle başlamıştır. Tahta geçmesi düşünülen halef olan oğul Nizar yerine tahta diğer oğul el-Mustali'nin geçmesiyle birlikte İsmaililik'te ayrışma baş göstermiş, İsmaili topluluğun bir kısmı, özellikle İran bölgesinde yaşayanlar ki bunların büyük bir kısmı o zaman Hasan Sabbah yönetimindeydi, Nizar'ın imametini takip etmişlerdir<ref name="galeİsmaili" />. Diğer bölgelerde, özellikle Kahire ve Yemen'de, kalan İsmaililer ise el-Mustali'yi desteklemişlerdir<ref name="galeİsmaili" />. Nizari İsmaililik özellikle İran'da Hasan Sabbah önderliğinde yükselişe geçmiş, önce İran'da daha sonraları ise Hindistan ve Asya'nın farklı bölgelerinde yayılmış ve İsmailî halk yüzyıllarca zaman zaman isyan ederek zaman zaman mutasavvıf veya İsnaaşerî Şiiler kılığına bürünerek varlığını bugüne kadar sürdürmüştür. Mustalilik kolu ise daha sonraları Hafızi ve Tayyibi isimli iki kola ayrılmıştır. Bu ayrışmanın sebebi Fatımi sultanlarından ve İsmaili imamlarından olan el-Âmir'in ölümü üzerine gerçekleşmiştir ki daha sonra tahta geçen sultanların imametini takip eden grup olan Hafızîler, Fâtımîler hükümdarlığının çöküşüyle birlikte yavaşça yok olmuşlardır.<ref name="galeİsmaili" /> Daha sonra Tayyibi kolu da "Davudî İsmailîlik" ve "Süleymanî İsmailîlik" olarak ikiye ayrılmıştır.
Ali'nin çocukları ve İmamet'te İkinci ve Üçüncü imam olan Hasan bin Ali ve Hüseyin bin Ali, Şiâ'da büyük rol oynar. Bunların dışında altıncı imam olan İmam Cafer-i Sadık da birçok hadisin kaynağı olduğundan çok önemlidir.
Haricilik
Şablon:Ana madde Hariciler, Ali bin Ebu Talib'in grubundan ayrılarak ne onu, ne de Osman bin Affan'ı halife olarak kabul etmişlerdir. İslam'ın en radikal gruplarını oluşturan bu mezhep grubunun çoğunluğu çeşitli günahları işleyen kişilerin kâfir olduğuna ve katledilmeleri gerektiğine inanmıştır. En "aşırı"ları, yalnızca kendi mezheplerinden olan Haricileri kabul etmiş, diğer Haricilerin de katlinin farz olduğuna inanmışlardır. Tabiatıyla kendileri Abbasiler devrinde öldürülmüşlerdir. Bugün bu mezhep grubuna bağlı kimselerden sadece Umman'daki İbadiler kalmıştır; fakat bu grup, Haricilerin en ılıman olan grubunu oluşturur<ref name="atlasSiyasi">"Sunnis, Shiites, and Khariji 660–c. 1000." Historical Atlas of the Islamic World. Derby, United Kingdom: Cartographica, 2004. 34-35. Gale Virtual Reference Library. Gale.</ref>.
Sıffin Savaşı'ndan sonra ortaya çıkan Hariciler bir dönem sık sık isyan ederek Emevi Devleti için tehlike oluşturmuşlardır. Sıffin Savaşı'nda önce Ali'nin hakem ile tayini kabul etmesi sebebiyle bir grup ayrılmış ve Haruri olarak anılan ilk Haricileri oluşturmuştur<ref name="brillHarici">Francesca, Ersilia. "Khārijīs ." Encyclopaedia of the Qurʾān. General Editor: Jane Dammen McAuliffe, Georgetown University, Washington DC. Brill, 2008. Brill Online. <http://www.brillonline.nl/subscriber/entry?entry=q3_COM-00103> URL erişim tarihi: 30 Nisan 2008.</ref>. Sıffin Savaşı ve hemen sonrasında hakemlik fikrine sıcak bakanların bir kısmı da daha sonra hakeme gitmenin dinden çıkaran bir tür günah olduğu kararına varıp, tövbe etmiş ve Haricilerin saflarına katılmışlardır<ref name="brillHarici" />. İsyan amacı gütmeyen ve ayaklanmayan bu ilk grup sadece Ali bin Ebu Talib taraftarları ve Muaviye taraflarından ayrılan, üçüncü bir grup oluşturan ayrılıkçı bir gruptur<ref name="brillHarici" />. İlk dönemdeki Haricilere el-Şurat da denmekteydi<ref name="brillHarici" />. "Satan" anlamına gelen sözcük genelde Haricilerin kendileri için kullandıkları bir isimdi ve Allah'a ve Allah'ın yoluna ruhlarını sattıkları, verdikleri anlamını ima etmekteydi<ref name="brillHarici" />. Bu ilk dönem Haricilerinin büyük birçoğunluğu Bedevilerden oluşmaktaydı<ref name="brillHarici" />. Muaviye'ye karşıt eylem hazırlığında olan Ali Haricileri kendisiyle birlikte savaşmaya çağırmış fakat olumsuz yanıt almıştır. Nitekim daha sonra gerçekleşen Nahrevan Savaşı'nda Ali taraftarları ve Hariciler savaşmıştır. Bu savaşta Hariciler ezici bir yenilgiyle karşılaşmış ve büyük kayıplar vermişlerdir<ref name="atlasSiyasi" /><ref name="brillHarici" />. Nitekim bu savaş sonucunda Ali'nin taraftarları ile Hariciler arasındaki ayrılık iyice keskinleşmiştir ki Ali'nin ölümü de bir Harici olan Abdurrahman İbn-i Mülcem'in onu katletmesi sonucu gerçekleşmiştir<ref name="atlasSiyasi" />. Hariciler, Ali'nin ve Ali taraftarlarının yenilgisinden sonra başa geçen Emevilere karşı büyük saldırılar gerçekleştirmişler, zaman zaman belirli bölgelerin kontrollerini ele geçirmişler hatta kısa bir süreliğine Mekke ve Medine'yi de ele geçirmişler, zaman içinde geniş ordulara sahip olmuşlardır. Bu dönemlerde en yaygın ve geniş kitle Ezarika ve İbadiyye idi; özellikle Emevilerin çöküşe geçtiği dönemde Harici saldırıları güçlenmiş ve sıklaşmış, İbadiyye kolu bu saldırılarda başı çekmiştir<ref name="brillHarici" />. Devletin başına Abbasiler geçtikten sonra da Harici isyan ve saldırıları devam etmiştir.
Hariciler kendi içlerinde birçok kola bölünmüşlerdir. Bu kollardan bir dönem en büyük çoğunluğa da sahip olan ve en aşırısı sayılan Ezarika, Harici tarihinde önemli bir yere sahiptir. Bu kolun isim babası ve taraftarlarının takipçisi olduğu kişi Nafi bin el-Ezrak'tır. Ezarika kolundan olan Hariciler, Harici olmayan tüm Müslümanları, çocuklar dâhil, katletmenin helal olduğuna inanırlardı<ref name="brillHarici" />. Diğer büyük Harici kolu sayılan ve bugüne kadar varlığını kitlesel bir şekilde sürdürebilmiş tek Harici kolu olan İbadiyye<ref name="atlasSiyasi" /><ref name="brillHarici" /> ise Ezarika'ya oranla daha ılımlı olduğu gibi Ehl-i Sünnet'e de diğer kollara oranla daha yakındır. Bugün İbadiyye özellikle Umman'da yoğun olarak bulunmaktadırlar<ref name="oxfordİbadi">"Ibadis" Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e913> URL erişim tarihi: 1 Mayıs 2008.</ref>. Umman dışında, Kuzey Afrika ve Zengibar'da da bulunmaktadırlar<ref name="brillHarici" />.
Harici inanışı itikadî meselelerde Sünni ve Şia'ya oranla farklılıklar içerir. Örneğin Harici inanışında şeriatın bir emrine uymamak veya şeriatta yeniliğe gitmek büyük bir günah sayıldığı gibi bu günah sebebiyle kişinin küfre girdiğine ve tövbe etmesi gerektiğine yoksa bir kâfir olarak ölmüş olacağına ve (birçok Harici mezhebine göre) katlinin helal olacağına inanılır<ref name="brillHarici" />. Buradan hareketle üçüncü halife Osman bin Affan'ın katillerini temiz görmüşler, Ebu Bekir ve Ömer ibn Hattab'in ise hilafetlerini kabul etmişlerdir<ref name="brillHarici" />. Şeriatı sıkı bir şekilde takip etmeye çalışıp, ibadete büyük önem verirler<ref>Hariciler - sorularlaislamiyet.com</ref>. İlk itikat mezhepleri arasında ihtilafın yaşanmasına konu olan kader konusunda her ne kadar kadere inanmış olsalar da, Eş'ariyye'nin kurucusu el-Eş'ari, Mu'tezile'nin görüşünü benimsediklerini rivayet etmiştir<ref name="brillHarici" />. Kader konusu özellikle İbadiyye mezhebi arasında tartışma konusu olmuştur. Ebu Ubeyde'nin imam olduğu dönemde, İbadiyye mezhebinde kader konusu tartışılmış, Ebu Ubeyde Allah'ın her şeyi bildiği her şeye gücünün yettiğini fakat kişilerin eylemlerini ve olayları belirleyen olmadığını, kişilerin bunları kendi iradeleriyle belirlediğini ilan etmiştir<ref name="brillHarici" /> .
İnanç mezhepleri
Şablon:Ana madde İnanç mezhepleri veya İtikadi mezhepler kategorisi, diğerlerine oranla daha geniş olmakla birlikte, bir mezhep olarak tanımlanabilecek kadar gelişmiş olan beş mezhep, genelde bu kategoride zikredilir. Bunlar: Mürcie, Mutezile, Eş'ârîlik, Mâtûridîlik ve Selefîliktir. Bunların dışında Kaderiyye, Cebriyye, Müşebbihe ve Mücessime gibi mezhepler de bulunur; bununla birlikte bu mezhepler diğerlerine göre çok daha küçüktür ve son üçü bugün varlığını koruyan temel siyasî mezhepler olan, Sünnilik ve Şia tarafından İslam dışı kabul edilir.<ref>Kılavuz, A. Saim. "İslam Akaidi ve Kelam'a Giriş".312-313</ref> Bu mezheplerden ilki sayılan Mürcie diğer gruplar tarafından, imanlı kişinin günahının önemli olmadığını öne sürmesi başta olmak üzere çeşitli itikadi görüşleri sebebiyle Müslümanların çoğunluğu ve diğer mezheplerce İslam dışı kabul edilir. Mürcie isminin kökeni "ertelemek", "umut vermek" anlamlarına gelen irca köküdür<ref name="galeMürcie">Kafrawi, Shalahudin. "Murji˒Ites, Murji˒a." Encyclopedia of Islam and the Muslim World. Ed. Richard C. Martin. Vol. 2. New York: Macmillan Reference USA, 2004. 492. Gale Virtual Reference Library. Gale.</ref><ref name="sevdeMürcie">"Mürcie" İslam Ansiklopedisi. sevde.de URL erişim tarihi: 1 Mayıs 2008.</ref><ref name="MürcieKılavuz">Kılavuz, A. Saim. "İslam Akaidi ve Kelam'a Giriş". 312.</ref>. Nitekim bu hareket ilk kez Osman'ın halifeliği sırasında, iç çekişmeler ve gerilimler yaşanmaya başlayınca çıkmış ve dünyada kişilerin yaptıkları kötülüklerin veya büyük günah işleyenlerin hesabını öteki dünyaya (ahirete) bırakma, erteleme fikrinden köken almıştır<ref name="galeMürcie"/><ref name="sevdeMürcie"/>. Ayrıca Mürcie mezhebinin ana görüşü olan imanlı kişinin hangi günahı işlerse işlesin azap görmeyeceği ve günahlarının imanının yanında bir etkisinin olmadığı inancı<ref name="MürcieKılavuz"/> da isimlerinin kökeni olan "irca"nın "umut vermek" anlamıyla ilişkilendirilebilir<ref name="galeMürcie"/>. Başlarda Mürcie mezhebi Osman ve Ali gibi kişilerin Hariciler tarafından kâfir olarak görülmesine karşı bir tepki olarak doğmuştu ve günahın etkisiz olduğu fikrine sahip değildi<ref name="galeMürcie"/><ref name="oxfordMürcie">"Murjiis" Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e1625> URL erişim tarihi: 1 Mayıs 2008.</ref>; sadece müminler için sonsuz azap olduğunu reddetmekteydiler ki bu Ehl-i Sünnet âlimlerinin çoğunluğunun da görüşüydü<ref name="galeMürcie" />. Bununla birlikte zaman içinde Mürcie bu hususta daha uç bir noktaya gitmiş ve imanlı kişinin günahlarının tamamen önemsiz olduğu fikrini ortaya atmışlardır. Genel olarak Mürcie mezhebi Haricî mezhebinin tam diğer uçtaki aşırı dengi olarak görülmektedir<ref name="galeMürcie" /><ref name="MürcieKılavuz" /><ref name="oxfordMürcie" />.
Mutezile mezhebi bu mezheplerin arasında en akılcı olandır<ref name="MutezileKılavuz">Kılavuz, A. Saim. "İslam Akaidi ve Kelam'a Giriş". 306-308.</ref> ve genel olarak Ehl-i Sünnet içerisinde hoş karşılanmaz; tekfir edildiği de olmuştur. Mutezile mezhebi her ne kadar bugün pek yaygın olmasa da, özellikle Abbasiler döneminde güçlenmiştir<ref name="MutezileKılavuz" />. Mutezile'de akıl ile nass (örneğin bir ayet) çelişkili durduğunda nass akla uygun olacak şekilde tevil edilir (yorumlanır). Mutezile'nin bu tutumu özellikle gelenekçi akımlardan büyük eleştiri almıştır. Mutezile mezhebine bağlı kişilerin inandıkları belirli esaslar bulunmaktadır, bunların başlıcaları şu beşidir: Tevhid, adalet, söz ve tehdit (el-Va'd ve el-Va'id), iki konum arasındaki bir konum (El Menzile beyne'l-menzileteyn) ve iyiliği emretmek-kötülükten men etmek (Emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker)<ref name="brillMutezile">Schmidtke, Sabine. "Muʿtazila ." Encyclopaedia of the Qurʾān. General Editor: Jane Dammen McAuliffe, Georgetown University, Washington DC. Brill, 2008. Brill Online. <http://www.brillonline.nl/subscriber/entry?entry=q3_COM-00127> URL erişim tarihi: 2 Mayıs 2008.</ref><ref name="MutezileKılavuz" />. Bu beş esasa usûlü'l-hamse denir<ref name="MutezileKılavuz" />. Tevhid esası Allah'ın varlığı ve birliği anlamındayken adalet esası kader tartışmasıyla ilgili ve Cebriyye'ye bir tepki olarak doğmuş bir esastır<ref name="MutezileKılavuz" />. Buna göre insan fiilerinde tamamen hürdür ve fiilerini, Allah'ın ona bahşettiği bir güçten yararlanarak, kendisi yaratır. Mutezile argümanlarına göre eğer kişinin durumu bu olmasaydı da Allah onun fiilerini yaratmış olsaydı, kişi davranışlarında hür olmasaydı, Allah'ın kişiyi davranışlarından, fiilerinden dolayı cezalandırması adil olmazdı. Oysaki İslam anlayışına göre Allah adaletin kaynağıdır<ref name="MutezileKılavuz" />. Nitekim bu esasın ismi de buradan doğmuştur. Söz ve tehdit yani Arapça özgün tabiri ile el-Va'd ve el-Va'id ise Mürcie mezhebine tepki olarak ortaya çıkmıştır ve Allah'ın sevap işleyenlere söz verdiği (vaad ettiği) iyiliğin, günah işleyenlere ise tehdit ettiği cezanın gerçekleşeceğini kasdetmektedir. Mutezile mezhebinin bu husustaki mantığı Mürcie mezhebinin tam zıddıdır ve şöyle ilerler: Eğer kişinin imanı yanında günahları etkisiz olsaydı Allah'ın günahlara karşı insanları azap ile korkutması anlamsız olurdu; bu sebeple Allah'ın vaad ettiği iyilik de ceza da kaçınılmazdır. İki konum arasındaki bir konum esası ise söz ve tehdit esasıyla ilişkilidir; buna göre büyük günah işleyen Mümin tövbe etmeden ölürse azap görür. Bununla birlikte bu kişinin (büyük günah işlemiş Müminin) konumu kâfirlik değildir; bu kişiye fasık denir ve iman ile küfür arasında bir konum olduğuna inanılır ve nitekim esasta ismini bundan almıştır<ref name="brillMutezile" />. Emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker yani iyiliği emretmekten ve kötülükten men etmek ise Mu'tezile'de önemli bir yere sahip bir esastır. İnananların birbirlerine iyiliği tavsiye etmeleri, emretmeleri, kötülükten ise alıkoymaları, men etmeleri anlamına gelmektedir. Mu'tezile'nin bu beş ana esasını ilk ortaya atanın Mutezili düşünür Ebu'l-Huzeyl olduğu düşünülmektedir<ref name="brillMutezile" />. Her ne kadar Mutezile bugün ayrı bir itikadi mezhep olarak yaygın olmasa da, önemli Şia kolları, Zeydiyye ve İsnaaşeriyye, Mutezili görüşlerin çoğunluğunu kabul etmiştirler ve bu sebeple itikadda Mutezili bir tavırları vardır<ref name="MutezileKılavuz" /><ref name="brillMutezile" />. Mutezililerin birçoğu fıkıh mezhebi olarak (yani amelde) Hanefi mezhebine bağlıdır<ref name="MutezileKılavuz" />.
Akla itikadi konularda verilen değer ve akıl bazlı bir metodolojinin itikadi yorumlama ve kararlar için kullanılması hususunda, Selefilik Mutezile'nin tam zıddı konumda bulunan bir itikat mezhebidir. Selefiliğe göre nakillerin zahirî (görünen, sözlük veya terim anlamı) ele alınır ve hiçbir nas tevil edilmez<ref name="SelefKılavuz">Kılavuz, A. Saim. "İslam Akaidi ve Kelam'a Giriş". 299-301.</ref>. Takdis, tasdik, aczini itiraf etmek, sükût, imsak, keff ve marifetin ehlini teslim Selefîliğin başlıca esaslarıdır<ref name="SelefKılavuz" />.
Aklın itikaddaki yeri hususunda Matüridilik ile Eşarilik bu iki mezhebin ortasında bir konumda yer alsalar da, Matüridilik akla Eşariliğe oranla daha fazla yer ve ağırlık verir. Ehl-i Sünnet'te en yaygın ve başlıca itikadi mezhepler Matüridilik ve Eşariliktir<ref name="MaturidiKılavuz">Kılavuz, A. Saim. "İslam Akaidi ve Kelam'a Giriş". 301-303.</ref>. Matüridilik özellikle Ebu Hanife'nin itikadi konulardaki görüşlerinden etkilendiği için bazı bilim insanları bu mezhebi Hanefiliğin itikadi açıdan devamı saymışlardır<ref name="MaturidiKılavuz" />. Kurucusu, mezhebe ismini veren, Ebu Mansur el-Matüridî'dir<ref name="MaturidiKılavuz" />. Eşariyye veya Eşarilik ise ismini kurucusu olan Ebu Hasan Eş'ari'den almaktadır<ref name="EşariKılavuz">Kılavuz, A. Saim. "İslam Akaidi ve Kelam'a Giriş". 303-305.</ref> ve özellikle Mutezileye karşıt bir tepki olarak doğmuştur. Nitekim bu tepki daha sonraları, İslam filozoflarına da kaymış, Eşari kelamcıları ile İslam filozofları arasında önemli tartışmalar yaşanmıştır<ref name="EşariKılavuz" />. Her ne kadar Eşarilik ile Matüridilik birbirlerine benzeseler ve çok yakın olsalar da, özellikle ayrıntılarda ve çeşitli hususlarda birbirlerinden ayrılmıştırlar. Amelde Maliki ve Şafii olanların çoğunluğu Eşariyken Hanbeli ve Hanefi olanların küçük bir kısmı Eşaridir<ref name="EşariKılavuz" />.
Fıkıh mezhepleri
Şablon:Ana madde Fıkıh mezhepleri, İslam hukuku olan fıkhın farklı yorumlanması nedeniyle oluşmuş mezheplerdir. Bunlar temelde itikadî konularla yani inanç esaslarıyla ilgilenmeseler de, İslam hukukunda kullandıkları metodolojiye yakın bir metodolojiyi kullanan çeşitli itikadî mezheplerle yakınlaşmışlar, belirli itikadî fikirleri savunmuşlardır. Nitekim zaman zaman fıkıh âlimleri itikadî eserler de vermiştir; örneğin bir Sünni fıkıh mezhebi olan Hanefîliğin kurucusu konumundaki Ebu Hanife'nin çeşitli itikadî fikirleri bulunmaktadır ve kendisinden sonra gelen bazı itikat, kelam alimleri bu fikirleri kullanmışlardır<ref name="WheelerHanefi">Wheeler, Brannon M. "Abu Hanifa (699–767)." Encyclopedia of Islam and the Muslim World. Ed. Richard C. Martin. Vol. 1. New York: Macmillan Reference USA, 2004. 8-9. Gale Virtual Reference Library. Gale.</ref>. Şablon:Fıkıh Sünni fıkhi mezheplerinin başlıcaları: Hanefîlik, Şafiîlik, Malikîlik ve Hanbelîlik mezhepleridir.<ref name="Sünni İslam" /><ref name="Libson">Libson, Gideon. "Fiqh." Encyclopaedia Judaica. Ed. Michael Berenbaum and Fred Skolnik. Vol. 7. 2nd ed. Detroit: Macmillan Reference USA, 2007. 41-43. Gale Virtual Reference Library. Gale.</ref><ref name="Sünni İslam2">El-hibri, Tayeb. "Sunni Islam." Encyclopedia of the Modern Middle East and North Africa. Ed. Philip Mattar. Vol. 4. 2nd ed. New York: Macmillan Reference USA, 2004. 2122-2124. Gale Virtual Reference Library. Gale.</ref><ref name="Schneider">Schneider, Irene. "Pluralism: Legal and Ethno-Religious." Encyclopedia of Islam and the Muslim World. Ed. Richard C. Martin. Vol. 2. New York: Macmillan Reference USA, 2004. 533-535. Gale Virtual Reference Library. Gale.</ref> Başlıca Şii fıkıh mezhebi ise İsnaaşeriyye'den olan Caferîlik'tir.<ref name="Schneider" /><ref name="galeMezhep2">Wheeler, Brannon M. "Madhhab." Encyclopedia of Islam and the Muslim World. Ed. Richard C. Martin. Vol. 2. New York: Macmillan Reference USA, 2004. 417-418. Gale Virtual Reference Library. Gale.</ref> Bunların dışında bugün kitlesel anlamda varlığını sürdürmeyen fakat fıkıh meselelerinde tesiri olmuş, tarihî açıdan önemli fıkıh mezhebi de Zahiriyye'dir<ref name="KaramanZahiri">Karaman, Hayrettin. "İslam Hukuk Tarihi".hayrettinkaraman.net. URL erişim tarihi: 3 Mayıs 2008.</ref>.
Caferilik ismini Ali bin Ebu Talib'in torunlarından olan fıkıh alimi Cafer-i Sadık'tan almaktadır. Her ne kadar mezhep genel olarak bir Şii ya da Alevi mezhebi sayılsa da Cafer-i Sadık Sünnilerce önem verilen bir âlimdir. Nitekim kendisi, Sünnilikte önemli bir yere sahip, kendi adlarına ekol bulunan çeşitli fıkıh alimlerine, örneğin Hanefiliğin isim babası Ebu Hanife ondan ilmî açıdan yararlanmıştır. Fıkhî açıdan Caferîlik (veya İsnaaşeriyye) Sünni fıkıh mezhepleriyle benzer kaynaklara ve metodolojilere dayanır. Bununla birlikte özellikle fakihlerin (fıkıh bilginlerinin) ağırlıkları ve önemleri, Sünni mezheplere oranla çok daha önemli bir etki ve yere sahip olmuş, Sünni mezheplerden farklı olarak önemli bir hiyerarşik yapıyı ortaya çıkarmıştır<ref name="galeMezhep2" />.
Sünnî fıkıh okullarından olan Hanefîlik ismini, temel aldığı alim olan Ebu Hanife'den alır<ref name="WheelerHanefi" /><ref name="Libson" /><ref name="Sünni İslam2" /> ve bugün dünya çapında en yaygın olan fıkıh mezhebidir<ref name="oxfordHanefi">"Hanafi School of Law" Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e798> URL erişim tarihi: 4 Mayıs 2008.</ref>. Ebu Hanife'nin metodu akılcı bir yaklaşım izler ve Sünnî fıkıh mezhepleri arasında bir fıkhî yol olarak kıyasa en çok değer veren mezheptir<ref name="galeMezhep2" /><ref name="oxfordHanefi" /><ref name="Hallaq">Hallaq, Wael B. "Hanafi School of Law." Encyclopedia of the Modern Middle East and North Africa. Ed. Philip Mattar. Vol. 2. 2nd ed. New York: Macmillan Reference USA, 2004. 988-989. Gale Virtual Reference Library. Gale.</ref>. Ayrıca fıkıh mezhepleri arasındaki en liberal mezhep olduğu görüşürü yaygındır<ref name="oxfordHanefi" />. Her ne kadar mezhebin kurucusu olarak Ebu Hanife ismi zikredilse de, mezhebin gelişiminde Ebu Hanife'nin iki öğrencisi Ebu Yusuf ve Muhammed bin Hasan eş-Şeybanî'nin rolleri büyüktür ve bu iki imama birlikte imameyn lakabı takılmıştır<ref name="WheelerHanefi" /><ref name="Hallaq" />. Nitekim Hanefîlikte daha sonraları, imameynin ortak görüş belirttiği ve görüşlerinin Ebu Hanife'den farklı olduğu durumlarda, imameynin görüşleri kabul görmüştür<ref>"İmameyn". Şamil İslam Ansiklopedisi. ihya.org URL erişim tarihi: 12 Mayıs 2008.</ref>. Orta Asya ülkelerinde, Hindistan, Pakistan ve Afganistan gibi ülkelerdeki Sünni nüfusta yaygın olan Hanefilik, ayrıca Orta Doğu'da Türkiye ve Irak gibi ülkelerde de oldukça yaygındır<ref name="Hallaq" />.
Malikîlik ismini fıkıh alimi ve hadis alimi (muhaddis) olan Malik bin Enes'den alan bir Sünni fıkıh mezhebidir<ref name="Libson" /><ref name="Sünni İslam2" />. Temel fıkıh kaynaklarına yaklaşımı Ebu Hanife'ninkine benzemektedir. Her ne kadar re'y ve kıyasla hiç hükmetmediği iddiaları doğru olmasa da, re'y ve kıyası sık kullanmamıştır. Malik icmayı diğer alimlerden daha sık kullanmıştır ve Malikîlikte icma diğer mezheplere oranla daha sık kullanılagelmiştir. Ayrıca sahabe kavli, sahabelerin icraatları ve maslahatlar Malikî mezhebinde diğer mezheplere oranla daha önemli bir kaynak teşkil eder ve daha önemli bir yere sahiptirler. Bugün dört mezhepten üçüncü en büyüğü olan Malikîlik özellikle Kuzey Afrika ve Batı Afrika'da yaygındır<ref name="Sünni İslam2" />.
Şafiîlik ismini el-Şafiî (Muhammed bin İdris Kureyşî) isimli fıkıh alimden alan bir Sünnî fıkıh okuludur<ref name="Libson" /><ref name="Sünni İslam2" />. Gerek Ebu Hanife gerekse Malik'ten (Malik bin Enes) oldukça etkilenmiş olan el-Şafiî aynı zamanda Usûl'ül-Fıkıh yani Fıkıh Usûlü ilminin de kurucusudur<ref name="Libson" />. İtikadda Şafiîler Eşariliği takip ederler. Bugün Şafiilik Mısır, Somali, Yemen, Hicaz, Endonezya, Malezya ve Etiyopya gibi birçok ülkede yaygındır<ref name="Sünni İslam2" />. Ayrıca Hindistan'ın bazı bölgelerinde de Sünnî Müslümanlar arasında yaygın bir mezheptir.
Sünnî fıkıh mezheplerinden Hanbelîlik adını fıkıh âlimi ve muhaddis Ahmed bin Hanbel'den almaktadır<ref name="Libson" /><ref name="Sünni İslam2" /><ref name="HallaqHanbeli">Hallaq, Wael B. "Hanbali School of Law." Encyclopedia of the Modern Middle East and North Africa. Ed. Philip Mattar. Vol. 2. 2nd ed. New York: Macmillan Reference USA, 2004. 989-990. Gale Virtual Reference Library. Gale.</ref>. Ahmed bin Hanbel aynı zamanda Selefîlik ekolü içinde önemli bir yere sahiptir. Hanbelîlik mantıkî metodolojilere en düşük önemi veren fıkıh mezhebi sayılabilir<ref name="galeMezhep2" />; nitekim özellikle ilk dönemlerde çoğu akılcı metod ve fikri reddetmişlerdir<ref name="HallaqHanbeli" />. Eğer bir hususta Kur'an'da ve sahih hadislerde bir karar bulunmuyorsa sahabe kavline, eğer sahabe arasında bir ihtilaf varsa Kur'an ve Sünnet yönünden en güçlü olan tarafın kararına uyulur. Eğer bunların hiçbiri mümkün değilse fakat zayıf bir hadisin varlığı mümkünse, zayıf hadisi takip edilir. Eğer bu da mümkün değilse, en son çare olarak kıyasa başvurulur. Bugün özellikle Arap yarımadasında yaygın olan mezhep<ref name="Sünni İslam2" /> aynı zamanda tarih boyunca farklı ekolleri etkilemiştir. Örneğin çağdaş Vahhabilik hareketi Hanbelîlikten büyük ölçüde etkilenmiştir<ref name="Sünni İslam2" /><ref name="HallaqHanbeli" />.
Bugün müntesibi bulunmayan fakat birçok konuda hâlâ etkilerini sürdüren bir başka fıkıh mezhebi de Zahiriyye'dir<ref name="KaramanZahiri" />. Bazen belirli tarihî dönemler için Sünnî gelenek içerisindeki beşinci fıkıh mezhebi olarak anıldığı da olur. Kurucusu Davûd el-Isbehânî olan mezhep, fıkıhta aklî metodların çoğunluğunu reddetmesi ve nassların (ayet ve hadislerin) görünen anlamlarını (zahirî anlamlarını) temel alması sebebiyle Zâhîrîyye olarak adlandırılmıştır<ref name="galeMezhep2" /><ref name="KaramanZahiri" />. Mezhebin gelişiminde büyük rol oynamış ve özellikle Endülüs'te yayılmasına sebep olan başlıca alim ise Ebû Muhammed İbn Hazm'dır. Her ne kadar etkisini yitirse ve zaman içinde kitlesel varlığını kaybetse de, 20. yüzyılda da çeşitli fıkhî eserlerinde Zahirî etkisi ve fıkıh anlayışı devam etmiştir<ref name="KaramanZahiri" />.
Diğer grup ve mezhepler
Çeşitli mezhep ve gruplar, bazı âlimlerce mezhep, bazılarınca ayrı bir din bazılarınca ise dinî farklılıklardan ziyade etnik farklılıklarla ayrışmış gruplar olarak kabul edilirler. Zaman zaman bir mezhep olarak ortaya çıkan ayrı gruplar, zaman içinde gelişerek yeni bir din olmuşlar ve İslam'dan ayrılmışlardır.
Etnik unsurların ve kültürün mezheplerle ve İslam ile kaynaşması sonucu oluşan gruplara bir örnek bugün Türkiye sınırları içerisinde kalan, Anadolu'daki, Alevîlerdir. Anadolu Alevîleri, İran'daki Alevîler farklı olduğundan İran'dakiler, Şiîliğin bir mezhebi sayılırken Türkiye'deki Alevîlerin ayrı din olarak görenler de vardır ve ayrı bir din mi yoksa bir mezhep mi olduğu tartışma konusudur. Zaman zaman Anadolu ve Balkan Alevîlerinin Şia'nın İsnaaşeriyye kolunun Türkî bir yorumu olarak kabul edildiği iddia edilir.
Anadolu Alevîliği
Şablon:Ana madde Alevîlik, Sünnîlik'ten sonra Türkiye'de en yaygın ikinci mezheptir. Sıklıkla ansiklopedilerde ve bilimsel kaynaklarda Şiiliğin Türkiye'deki bir mezhebi olarak tanımlanır<ref name="Mandel">Mandel, Ruth. "Alevi." Encyclopedia of the Modern Middle East and North Africa. Ed. Philip Mattar. Vol. 1. 2nd ed. New York: Macmillan Reference USA, 2004. 112-115. Gale Virtual Reference Library. Gale.</ref>. Çıkış noktası İsnaaşeriyye Şiiliği olmasına rağmen uygulamada ve anlayışta oldukça büyük farklılıklar içerdiği<ref name="Peimani">Peimani, Hooman. "Alevi Muslims." Encyclopedia of Modern Asia. Ed. Karen Christensen and David Levinson. Vol. 1. New York: Charles Scribner's Sons, 2002. 82. Gale Virtual Reference Library. Gale.</ref> gibi Türk kültür ve geleneklerinden büyük oranda etkilenmiştir; özellikle Alevi büyükleri antik Türk inançlarından, örneğin kamcılıktan, Aleviliğin büyük ölçüde etkilendiği ve çeşitli unsurlar barındırdığını ortaya atmışlardır<ref name="Mandel" />. Nitekim Batılı kaynaklarda Alevilik, "Türk veya Osmanlı Şiiliği" olarak adlandırılır. Alevî sözcüğünün kökeni Ali bin Ebu Talib'in taraftarı anlamına dayanır ki Şiilikte peygamber sonrası ilâhî bir şekilde seçilmiş olan halifenin Ali olduğu inancı Alevilikte mevcuttur<ref name="Peimani" />. Bununla birlikte kendine has özelliklerinden ötürü, diğer bazı Alevi olarak adlandırılan gruplar gibi (örneğin, Dürziler ve Nusayriler), Şiilik ve Sünnilik dışı ayrı bir mezhep olarak da görüldüğü olmuştur<ref name="Peimani" />. Ek olarak Alevîlik Türk (Orta Asya ve Anadolu) Sufî gelenekleri ve tasavvuf akımlarından büyük oranda etkilenmiş, Şii unsurların çoğunluğu tasavvufî kavram ve unsurlarla bütünleşmiştir. Bunların dışında çeşitli Türk ve İslam kültürleri dışı etkilerin ve kökenlerin de olduğu bilim insanlarınca öne sürülmüştür: Gnostikler, Zerdüştçülük, Manihaizm (Mani dini) ve panteizm gibi<ref name="Mandel" />. Aleviliğin tanımlamasında son yıllarda Aleviliği ayrı bir din (veya İslam dışı) gibi görme tartışmaları ortaya çıkmış olduğu gibi<ref name="Peimani" />, bazı bilim insanları Alevileri bir dinî azınlıktan ziyade etnik bir azınlık olarak görmüş ve tanımlamıştırlar<ref name="Mandel" />. Aleviliğin Türk kültürüyle sık sık bağdaştırılması ve zaman zaman Türk İslamı olarak yorumlanmasının, özellikle Kürt-Alevi etnik grubu bazlı ayrılıkçı hareketlere karşı geliştirildiğini savunan bilim insanları da olmuştur<ref name="Vorhoff">Vorhoff, Karin. ""Let's Reclaim Our History and Culture!": Imagining Alevi Community in Contemporary Turkey." Die Welt des Islams 38.2 (1998): 220-52.</ref>.
Alevilik özellikle Bektaşilik ile büyük ölçüde paraleldir ve bugün iki isim sıklıkla birbiri yerine kullanılır<ref name="Norton">Norton, John D. "Bektashis." Encyclopedia of the Modern Middle East and North Africa. Ed. Philip Mattar. Vol. 1. 2nd ed. New York: Macmillan Reference USA, 2004. 434-436. Gale Virtual Reference Library. Gale.</ref>. Bununla birlikte Bektaşilik daha ziyade bir tasavvuf tarikatıdır ve temel nitelikleri, özellikleri de tasavvufîdir<ref name="Mandel" />. Nitekim Aleviliğin Bektaşilikle içiçeliği sonucu birçok tasavvufî öğe, Bektaşî geleneği Aleviliğe dâhil olmuştur. Cem ayinleri, dede, pir ve mürşitlerin eğitiminde kurtuluşa erecek Sufî yolun takip edilmesi<ref name="Mandel" />, her ne kadar her Alevi tarafından sıkıca takip edilmese de, Bektaşilik ile Aleviliğin paylaştığı temel unsurlardandır. Bektaşî-Alevî geleneğinde, tasavvufî unsurlarla bütünleşmiş yolu benimseyenlerle, etnik olarak ilgili gelenekten olanlar arasında ayrım yapılır: Hacı Bektaş'ın yolunu takip eden Bektaşi-Alevilere Yol Evladı tabiri kullanılırken, etnik olarak gelenekten olanlara Bel Evladı tabiri tercih edilir<ref name="Mandel" />.
Alevîler'in ibadet yeri cemevidir<ref name="Vorhoff" /><ref name="Norton" />. Aslen Bektaşî geleneğinde bir tür inisiasyon ritüeli olan cem ayini (ayin-i cem) Alevi ibadetinde çok önemli bir yer tutar<ref name="Mandel" /> ki nitekim liturji açısından İsnaaşeriyye ile Alevilik arasındaki büyük farklılıkların bir göstergesidir<ref name="Peimani" />. Cem ayinlerinde birçok Şii temelli sembol bulunur: Kötü bir sonla karşılaşan imamlar Hüseyin ve Hasan'a atfen oniki mum söndürülür, özellikle oniki imam, Kerbela gibi şeyleri konu edinen nefesler söylenir ve semah yapılır<ref name="Mandel" />. Şii ve Sünnilerin genelinden farklı olarak Ramazan ayında oruç tutmazlar<ref name="Peimani" /><ref name="Norton" />. Kendileri Muharrem ayının 10'unda, üçüncü imam Hüseyin'in Kerbela'da öldürüldüğü günü oruç tutarak geçirirler<ref name="Peimani" />. Nitekim Şiiler ve Sünnilerce uygulanan ve Sünnilere ve her iki grup tarafından da İslam'ın şartlarından kabul edilen hac da Aleviler tarafından uygulanmaz. Alevilikteki davranışsal temel ise ünlü bir Alevi deyişiyle şöyle tanımlanmıştır: "eline, diline, beline sahip ol"<ref name="Mandel" />.
Türkiye'de bulunan Şiilerin ve dolayısıyla Alevilerin nüfusunun kaçta kaçını oluşturduğu net olarak bilinmemektedir<ref name="Livni">Livni, Eran. "Alevi Identity in Turkish Historiography". URL erişim tarihi: 11 Mayıs 2008.</ref>; bununla birlikte Caferilerin ve Alevilerin toplamda nüfusun %7 ile %30 arasında bir kısmını oluşturduğuna yönelik tahminler ve çalışmalar bulunmaktadır<ref name="AleviLoC">"The Alevi" bölümü, "Turkey" kısmı. Library of Congress Country Studies. URL erişim tarihi: 11 Mayıs 2008.</ref>. Bir AB raporuna göre Türkiye'de 15-20 milyon Alevi bulunmaktadır<ref>AB Basın Açıklamaları (İngilizce)</ref>. Birçok Alevi yazara göre de Türkiye'deki Alevi nüfusu, Türkiye toplam nüfusunun üçte biri kadardır ki bu yaklaşık 20 milyon veya üzeri bir rakama işaret eder<ref name="TAT">"Turkish Alevis Today". John Shindeldecker. URL erişim tarihi: 11 Mayıs 2008.</ref>. Bununla birlikte daha düşük tahminler de yapılmış. Bu tahminlere göre Alevi nüfus daha ziyade 10 veya 12 milyon civarıdır<ref name="TAT" />; bununla birlikte nüfusa oranı %10'un altına düşüren, net sayıyı 5 milyon civarında tespit eden başka tahminler de vardır<ref name="Livni" />. Alevilik tanımının göreceli yönlerinin bulunmasından dolayı tüm tahminlerin doğruluk payı olduğu fikrini ortaya atan bilim insanları da olmuştur<ref name="Livni" />.
Tasavvuf
Tasavvuf veya Sufizm bir mezhep olmamakla birlikte, kendisine birçok farklı mezhepte yer bulmuş, çileci, zaman zaman ezoterik, monistik veya panteistik yönleri de olan tarikat ya da İslam akımıdır. Tasavvuf veya Sufi kelimelerinin kökeni konusunda ihtilaf olduğu gibi ortaya çıkışı hususunda da ihtilaf vardır. Din bilimleri açısından tasavvuf akımının hicrî ikinci yüzyıldan itibaren başladığı özellikle İslam'ın yaygınlaşması ve yeni toprakların İslam devletine katılmasıyla birlikte yaygınlaştığı bilinmektedir. Cabir bin Hayyan, Ebu Haşim el-Kûfî ve Abduk es-Sûfî birçok araştırmacı tarafından ilk mutasavvıflardan sayılmışlardır<ref>Ateş, Süleyman. "Sülemi ve Tasavvufi Tefsiri"; 1. Sönmez Neşriyat. İstanbul, 1969.</ref><ref>eş-Şeybî, Kamil Mustafa. "es-Sılatu Beyne't-Tasavvuf ve't-Teşeyyu". 1/276-293. Bağdat; 1963.</ref>. Tasavvuf akımı kendisinden önce ve sonra ortaya çıkan farklı dini veya mistik akımlardan büyük ölçüde etkilenerek ortaya çıkmıştır<ref>Güngör, Erol. "İslam Tasavvufunun Meseleleri". 50-63. Ötüken. İstanbul, 1984.</ref><ref>Mahmud, Abdulkadir. "el-Felsefetu's-Sufiyye fi'l-İslam". 8-43.</ref><ref>İsa, Kemal Muhammed. "Nazarat fi Mu'tekadat ibn Arabî". 74-75. Daru'l Cidde, 1984; 2. baskı Kuveyt.</ref>. Nitekim tasavvuf tarihçelerinde, Antik Çağ'dan tanınmış bazı âlim ve düşünürler, özellikle Hindistan ve Mısır'daki gizemci bazı mezhepler ve felsefeler övülmüş, tasavvufla ilişkilendirilmiş bu felsefelerin tasavvufî düşünceyle ortak bir paydada buluştuğu ifade edilmiştir<ref>Kurtkan, Amiran. "Sosyolojik Açıdan Tasavvuf ve Laiklik". 38-39. Kutsun Yayınevi. İstanbul, 1977.</ref>; Örneğin, batı mistiklerinden Pisagor, birçok mutasavvıf ve eser tarafından sıklıkla övülmüş, tasavvufla ilişkilendirilmiştir<ref>Aynî, Mehmet Ali. "Tasavvuf Tarihi". 37. Erzurum, 1979.</ref>. Oryantalist De Lacy O'Leary tasavvufun üzerinde oturduğu temel eylemler, davranışlar ve kavramların İslam'da bulunmadığını ve dışarıdan İslam kültürüne geldiğini iddia etmiştir<ref>O'Leary, De Lacy. "İslam Düşüncesi ve Tarihteki Yeri". 114. Ankara Ü.İ:F. Yayınları. Ankara, 1971. İlgili eserden naklen: "...bunu bir çeşit zahitlik telakki edersek, bu türlü zahitliğin Kur’an’da bulunmadığını ve bunun ilk Müslümanlar için de yabancı olduğunu belirtmek gerekir... Hıristiyan manastır hayatı tarihi veya birçok Hint dinleri salikleri ve hatta daha sonraki sofilerin anlayışına göre bu, insan hayatının normal zevk ve düşkünlüklerinden, bilhassa evlenme, ruhun safiyetini bozan ve tekâmülünü durduran şeylerden kaçınmayı düşünmek manasına gelir. Bu manada zahitlik İslam'ın ruhuna yabancıdır ve Müslümanlar arasına gelmiş olarak görülür...".</ref>.<ref>O'Leary, a.g.e. 115. İlgili kaynaktan naklen: "Sufiler geleneğe değil, ruhun yükselmesine mani olan bedenin arzularını bertaraf etmeye önem verdiler. Bu da gösteriyor ki, ilk Müslümanlarca bilinmeyen yeni bir fikrin tesiri altında kalmışlardı. Bu bakımdan kendilerini hiçbir manada sahabenin takipçisi saymak mümkün değildir"</ref>. Bu fikirler mutasavvıflar arasında bazen kabul görüp, bazen görmemektir. Genelde mutasavvıflar tasavvufî görüşlerin ve kavramların Kur'an temelli olduğunu ve peygamber ile sahabe zamanında olduğuna inanırlar. Tasavvufî düşünce kendi içinde birçok gruba ayrılır ve bu grupların her birine tarikat denir. Tarikatlar, geçmişlerinin peygamberin zamanında yaşayan Müslümanlardan birine kadar gittiğini iddia ederler ve o zamandan günümüze kadar düşüncesel anlamda önderlik etmiş şahısların bir silsilesini oluştururlar. Bazı din bilimciler Batı'daki panteistik düşüncelerle tasavvuftaki ontolojik düşüncelerin benzerliğini savunsa da, birçok mutasavvıf bunu reddetmiştir. Nitekim tasavvufta ontolojik yapı tarikatlar arası farklılık göstermektedir.
Tasavvufun temelinde sıklıkla, Allah'ın tek olduğu, sadece tanrısal anlamda değil varlıksal anlamda da tek olduğu, onun dışında hiçbir varlık bulunmadığı, evrenin ve içindeki canlı cansız her şeyin Allah'ın varlığının bir yansıması olduğu fikri yatar (Vahdet-i Vücut, Panteizm). Bu noktada ontolojik anlayış çoğu tasavvufî akımda benzer olsa da, ayrıntılarda farklar görülür. Tasavvufta Kur’an’da hayatın her alanında zahirî (görünen) şeylerin ardında kalan daha derin bir anlam olduğu fikri egemendir. Bunun dışında özel bir zühd kavramı vardır ve mutasavvıflar hayata dair zevklerden ruhanî zevklere ulaşabilmek için kaçınmalıdırlar. Yoğun bir çilecilik anlayışı mevcuttur fakat bu çileciliğin tezahürleri tarikattan tarikata farklılaşabilir. Tasavvufta farz ve nafile ibadetlerin dışında uzun toplu veya bireysel zikir önemli bir ibadettir. Ayrıca tasavvufta, kişinin kendisini tasavvufî anlamda geliştirmesi için, bir şeyhe bağlanması şarttır. Tasavvufa göre kişi tasavvufta ilerledikçe çeşitli varlıksal mertebelerden geçer ve sonunda kemâle erer. Ayrıca beden ve nefis doğaları gereği kötü ve hakir görülür, nefse ve bedensel ihtiyaçlara sıklıkla yenilecek bir düşman, aşılacak bir engel olarak bakılır. Buna göre Allah'ın bir parçası olan ruhun, onun varlığında farkındalığına kavuşması için bunlar şarttır. Nitekim bu da çileciliğin tasavvuftaki yerinin sebeplerindendir. Ayrıca tasavvufta Allah'a karşı duyulan ve önemli bir yeri olan aşk kavramı mevcuttur. Nitekim sıklıkla yapılan ibadetlerin cennet arzusu veya cehennem korkusu yerine bu aşk uğruna yapılması gerektiği vurgulanır. Bu aşk kavramı tasavvuf edebiyatında da kendisine önemli bir yer bulmuştur ve gerek Allah'tan gerekse Muhammed'den tasavvuf edebiyatında sıklıkla sevgili olarak söz edilmiştir.
Tasavvuf, özellikle şeyh-mürid ilişkisi ve barındırdığı çeşitli ontolojik fikirler (örneğin vahdet-i vücud) sebebiyle zaman zaman çeşitli din âlimlerince kınanmış ve hatta tekfir edilmiştir. Bu âlimlere bir örnek İbn Teymiye'dir. Gazali gibi bazı İslam âlimleriyse tasavvufî görüşe hak vermiş ve İslam dairesi içinde, saf ve hakikî bir yol olduğunu savunmuş, tasavvufun gelişimine katkılarda bulunmuştur.
Tasavvufun İslam kültüründeki yeri büyüktür ve gerek Sünnî gerekse Şii topluluklarda önemli bir yer tutar. Tasavvuf edebiyatı ve musikîsi İslam kültüründe önemli bir rol oynamıştır. Tarih boyunca birçok tanınmış mutasavvıf şair vardır ve gerek tasavvuf edebiyatı gerekse Doğu edebiyatında önemli bir yere sahiptirler. Bunlara Celaleddin-i Rumî, Şeyh Galib, Feridüddin Attar, Hâfız, Sadi Şirazi, İbn Ferid ve Yunus Emre gibi isimler örnek olarak verilebilir.
Dünya'da Müslümanlar
İslam dini, 1.3 - 1.5 milyar inananıyla Hristiyanlık'tan sonra dünyanın en yaygın ikinci dinidir.<ref>http://www.adherents.com/Religions_By_Adherents.html</ref>
Dünyadaki Müslümanların çoğu Orta Doğu'da, Afrika'nın ortasında ve kuzeyinde, Asya'nın batısı ve güneydoğusunda ve Balkanlar'da yaşamaktadır. Ayrıca Avrupa, Avustralya ve Amerika gibi diğer kıtalarda da on milyonlarca Müslüman yaşamaktadır.
Nüfusunun %100'üne yakını Müslüman olan Suudi Arabistan, Müslüman nüfusun tüm nüfusa oranı bakımından dünya birincisidir.<ref>"Saudi Arabia". CIA World Factbook.</ref> Endonezya, sayısal açıdan dünyanın en fazla Müslüman nüfusa sahip ülkesidir<ref name="oxfordEndonezya">"Indonesia, Islam in". Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e1034> URL erişim tarihi: 5 Mayıs 2008.</ref>. 237.5 milyon nüfusa sahip Endonezya'nın nüfusunun %85-90'ı Müslümandır<ref name="oxfordEndonezya" /><ref>"Indonesia". CIA World Factbook. URL erişim tarihi: 5 mayıs 2008.</ref>. Hindistan ise sayısal açıdan dünyanın en büyük Müslüman azınlık nüfusunun (138 Milyon<ref>Gaborieau, M. " India (Hind)." Encyclopaedia of Islam, THREE. Edited by: Gudrun Krämer, Denis Matringe, John Nawas and Everett Rowson. Brill, 2008. Brill Online. <http://www.brillonline.nl/subscriber/entry?entry=ei3_COM-0035> URL erişim tarihi: 4 Mayıs 2008.</ref>) yaşadığı ülkedir.
Kültür
İslam ve sanat
İslamî sanatlar İslam kültürünün büyük bir bölümünü oluştururlar<ref name="galeİslamiSanat">Blair, Sheila S. and Jonathan M. Bloom. "Art." Encyclopedia of Islam and the Muslim World. Ed. Richard C. Martin. Vol. 1. New York: Macmillan Reference USA, 2004. 75-82. Gale Virtual Reference Library. Gale.</ref>. İslamî sanat(lar) terimi görece yeni bir terimdir ve genel olarak modern bir kavram olarak ele alınabilir<ref name="galeİslamiSanat" />. Terim ile kastedilen İslam topraklarında üretilen, İslam kültürünün izini taşıyan sanat eserleridir; eserlerin illâ ki Müslüman için veya Müslümanlar tarafından yapılmış olması gerekmez<ref name="galeİslamiSanat" />. Nitekim birçok Hindu, Hristiyan ve Yahudi sanatçılar İslamî sanat eserleri verdikleri gibi, Müslümanlar tarafından yapılan bazı sanat eserlerinin alıcıları, sahipleri gayrimüslimdir<ref name="galeİslamiSanat" />. Zaman zaman tarihi İslamî sanat eserleri ve sanatçılar çağdaş zamanlarda dinîden ziyade millî sanat açısından değerlendirilmiştirler; bununla birlikte bu genelde yanlış bulunur zira İslamî sanatlarda tarih boyunca ortak olan değer ve vurgu İslamdır ve sanatlar birçok etnik grubun katkısının sonucu olarak ortaya çıkmışlardır<ref name="galeİslamiSanat" />. Nitekim o dönemlerde İslam topraklarında bulunan vatandaşların da ayırıcı özelliği etnik gruplarından ziyade dinleriydi ve bu sebeple de bugün birçok tarihî İslamî sanatçının yaşadığı toprağa bakarak etnik kökenini bilmek çok zordur<ref name="galeİslamiSanat" />.
İslam itikadındaki Allah inancında antropomorfizme yer verilmemesi ve buna kesin bir şekilde karşı çıkışı, Allah'ın sureti olmadığı için betimlenemeyecek olduğu inancı Hristiyanlık'takine benzer bir ikona ve dinî resim geleneğinin oluşmasını engellemiştir<ref name="galeİslamiSanat" />. Ayrıca İslam'da peygamberlere tanrısal özelliklerin izafe edilmemesi peygamberlerin de betimlenmesini dinî anlamda büyük ölçüde gereksiz kılmıştır<ref name="galeİslamiSanat" /><ref name="galeİslamiSanat" />. Ek olarak İslam'ın putperestliğe karşıt oluşu ve Kur'an'da putperestliğin şiddetli bir şekilde reddedilmesi özellikle heykel gibi sanatlara Müslümanların, özellikle de aktif pagan putperestliğinin devam ettiği çağlarda, mesafeli durmasına sebep olmuştur<ref name="galeAtlasSanat">"Islamic Arts." Historical Atlas of the Islamic World. Derby, United Kingdom: Cartographica, 2004. 172-175. Gale Virtual Reference Library. Gale.</ref>. Bununla birlikte Kur'an'da heykel sanatına veya insan (peygamberler dahil) suretlerinin betimlenmesine, tapınmak yani putperestlik için yapılmadıkları sürece, karşıt bir ayet bulunmaz<ref name="galeİslamiSanat" />. Nitekim sonraki yüzyıllarda özellikle yeni fethedilen topraklarda var olan sanat gelenekleri ile İslam'daki kavram ve sembollerin kaynaşması sonucu, özellikle İran bölgesinde, gerek Muhammed gerekse diğer peygamberleri betimleyen görsel eserler de, nadir de olsalar, yapılmışlardır<ref name="oxfordResim">"Painting" Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e1808> URL erişim tarihi: 6 Mayıs 2008.</ref> ve figüratif betimleme yedinci yüzyılın ilk dönemlerine kadar pek de sorunsal olmamıştır<ref name="galeİslamiSanat" />. Bununla birlikte özellikle peygamberin betimlemeleri dinî bir bağlamda değil de tarihî bir bağlamda yapılmıştır<ref name="galeİslamiSanat" />.
Batı'da sanatın önder türleri resim ve heykelken, İslam'da bu formlar yukarıda belirtilen sebeplerin de etkisiyle benimsenememiştir<ref name="galeİslamiSanat" />. Bunun yerine ahşap, metal işlemeciliği, dekoratif sanatlar, seramik ve cam sanatları ile ciltleme ve hat sanatları büyük yer ve öneme sahiptir<ref name="galeİslamiSanat" /><ref name="galeAtlasSanat" />. Süsleme sanatlarında özellikle geometrik ve simetrik motifler sıklıkla yer almıştır<ref name="galeİslamiSanat" /><ref>Kühnel, E. "Arabesque." Encyclopaedia of Islam. Edited by: P. Bearman , Th. Bianquis , C.E. Bosworth , E. van Donzel and W.P. Heinrichs. Brill, 2008. Brill Online. <http://www.brillonline.nl/subscriber/entry?entry=islam_SIM-0694> URL erişim tarihi: 6 Mayıs 2008.</ref>.
Gerçekçi suret betimlemesinden uzak duran İslam sanatı, daha hayalcî bir tarza sahip olan minyatür sanatını geliştirmiştir. Gerek açı, gerekse özgün stilleriyle minyatür sanatı farklı bir görsel sanat dalıdır ve İslam sanatında büyük yer tutar, başlıca figüratif sanattır<ref name="oxfordResim" />. Buna ek olarak, İslam'da önemli bir yer tutan yazıyı baz alan güzel sanat türü, hüsn-ü hat, yani hat sanatı İslam toplumundaki suret karşıtlığından da yararlanarak büyük ölçüde gelişmiştir<ref name="galeİslamiSanat" /><ref name="galeİslamiSanat" /><ref name="galeKaligrafi">Schimmel, Annemarie. "Calligraphy: Islamic Calligraphy." Encyclopedia of Religion. Ed. Lindsay Jones. Vol. 3. 2nd ed. Detroit: Macmillan Reference USA, 2005. 1372-1373. Gale Virtual Reference Library. Gale.</ref>. Hat sanatında birçok tarz ve üstat geliştiği gibi, farklı İslam devletlerinde, Arap alfabesini kullanan farklı dillerde, daha farklılaşmış stiller ortaya çıkmıştır<ref name="galeKaligrafi" /><ref name="oxfordHat">"Calligraphy and Epigraphy" Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e403> URL erişim tarihi: 6 Mayıs 2008.</ref>. Hat sanatı gelişiminde zaman zaman soyut da olsa figüratif özellikler de kazanmıştır; örneğin zoomorfik hat eserlerine sıklıkla rastlanır<ref name="oxfordHat" />. Özellikle hat sanatıyla birlikte anılan tezhip sanatı dekoratif bir sanat olarak öne çıkmış, Kur'an nüshalarının oluşturulmasında hat ile birlikte dekoratif ve estetik açıdan önemli bir yere sahip olmuştur. Gerek ciltcilik gerekse süsleme açısından en güzel örnekleri sunan Kur'an nüshaları olmuştur<ref name="galeİslamiSanat" />. Kur'an nüshalarında hat ve tezhibe sıklıkla rastlanırken, figüratif dekorasyonlara ve betimlemelere rastlanmaz<ref name="galeİslamiSanat" /><ref name="galeAtlasSanat" />. Bunun yerine minyatür gibi figüratif betimlemeler destan ve manzum hikâyelerin nüshalarında sıklıkla kullanılmıştır<ref name="galeİslamiSanat" /><ref name="galeAtlasSanat" />.
Bunlara ek olarak İslam sanatında mimari önemli bir yere sahiptir. İlk dönemlerde (gerek İslam öncesi ve İslam'ın ortaya çıktığı dönemlerde) İslam'ın geliştiği merkezler olan Mekke ve Medine'de mimari açıdan gelişmemiş şehirlerdi<ref name="brillMimari">Creswell, K.A.C. "Architecture." Encyclopaedia of Islam. Edited by: P. Bearman , Th. Bianquis , C.E. Bosworth , E. van Donzel and W.P. Heinrichs. Brill, 2008. Brill Online. <http://www.brillonline.nl/subscriber/entry?entry=islam_COM-0062> URL erişim tarihi: 6 Mayıs 2008.</ref>. Özellikle İslam devletinin yönetiminin saltanata geçişinden sonra, yapılan fetihlerle de mimariye olan ilgi artmış<ref name="brillMimari" />, zaman içinde farklı toprakların mimarisinden de etkilenerek farklı mimari stillerde camiler, mescitler, medreseler, saraylar, köprüler ve kervansaraylar yapılmaya başlanmıştır<ref name="brillMimari" />. İslam’a has ibadet yeri olan camilerin mimarisi özellikle İslam mimarisi içerisinde önemli bir rol oynamıştır<ref name="oxfordMimari">"Architecture" Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e188> URL erişim tarihi: 6 Mayıs 2008.</ref>; ilk fethedilen topraklarda, özellikle Suriye'de, kiliseler camiilere çevrilmişken daha sonra fethedilen yeni topraklarda ve kurulan yeni şehirlerde Müslüman camiler inşa etmeye başlamışlardır<ref name="brillMimari" />. Farklı iklimlerden ve etnik kültürlerden etkilenerek camii mimarisi bölgeden bölgeye farklılık gösterir<ref name="brillMimari" /><ref name="oxfordMimari" />. Bu tip (cami, medrese vs.) dinî mekânların mimarisinde suret betimlemesine pek yer verilmez<ref name="galeİslamiSanat" /><ref name="galeAtlasSanat" />, bunun yerine dekoratif, sık sık geometrik ve arabesk türde süslemeler mevcuttur<ref name="galeİslamiSanat" /><ref name="galeAtlasSanat" /><ref name="brillMimari" />. Bununla birlikte dinî olmayan seküler mekânların mimarisinde suret betimlemelerine yer verilmiştir; örneğin özellikle eski hamamlarda ve saraylarda buna rastlanır<ref name="galeİslamiSanat" /><ref name="galeAtlasSanat" /><ref name="brillMimari" />. Bununla birlikte seküler mekânlar zaman içinde dinî mekânlar kadar iyi korunmamıştır<ref name="galeİslamiSanat" />.
Tekstil bazlı sanatlar da İslami sanatlar açısından önemli bir yere sahiptirler<ref name="galeİslamiSanat" /><ref name="galeAtlasSanat" />. Ticari açıdan da büyük bir gelir kapısı oluşturan tekstil üretimi çok gelişmişti ve çok çeşitli ham maddeler kullanmaktaydı<ref name="galeİslamiSanat" /><ref name="galeAtlasSanat" />. Halılardan çok amaçlı kumaşlara, tülbentlere kadar birçok farklı tekstil ürünü<ref name="galeAtlasSanat" /> farklı tarz ve tekniklerle dokunarak hazırlanır,önemli bir kısmı ithal edilirdi. Nitekim Orta Çağ'da kiliselerde azizlerin kemiklerinin sarılıp saklandığı işlemeli kumaşların çoğunluğu İslam topraklarından gelmekteydi ve bugün varlığını sürdüren bu kumaşlar o dönemlerdeki İslam kumaş sanatlarının güzel örneklerini oluşturmaktadır<ref name="galeİslamiSanat" />.
İslam ve bilim
İslam'ın yoğun bir şekilde yayıldığı ve İslam devletlerinin yükselişte olduğu İslam'ın altın çağlarında İslam topraklarında birçok bilim insanı yetişmiş ve bilimsel faaliyetler çok yoğunlaşmıştır<ref name="oxfordİlim">"Science" Oxford Dictionary of Islam. John L. Esposito, ed. Oxford University Press Inc. 2003. Oxford Reference Online. Oxford University Press. 2008 <http://www.oxfordreference.com/views/ENTRY.html?subview=Main&entry=t125.e2125> URL erişim tarihi: 4 Mayıs 2008.</ref>. Bilim anlamına ve İslam kültüründe önemli bir yere sahip olan özgün terim ilmdir<ref name="oxfordİlim" /><ref name="galeİslamVeBilim">Hughes, Aaron. "Science, Islam and." Encyclopedia of Islam and the Muslim World. Ed. Richard C. Martin. Vol. 2. New York: Macmillan Reference USA, 2004. 611-614. Gale Virtual Reference Library. Gale.</ref> ki bu sözcük Türkçede de bilim anlamında, ilim şeklinde, eskimiş olsa da, yer almaktadır<ref>"ilim". TDK Güncel Türkçe Sözlük. URL erişim tarihi: 3 Mayıs 2008.</ref>. İlm terimi aslında "bilgi" anlamında da kullanılır. Her iki anlamı da İslam ile bütünleşmiştir ki nitekim İslam literatüründe ve zaman içinde İslam tarihinde İslam öncesi ve ilk vahyin geldiği döneme Cahiliyye Devri (veya Cahiliyye Dönemi) denir. İslam devletlerinde ortaya çıkan bilimsel anlayışlara, bulgulara ve bilim insanlarının bütüne zaman zaman İslamî bilimler dendiği olur; bununla tam olarak neyin kastedildiği zaman zaman tartışma konusu olmuş olsa da genel olarak Müslümanlar tarafından yapılan bilimsel çalışmaların bütünü anlamındadır<ref name="galeİslamVeBilim" />. İslamî bilimsel çalışmalar ve bilim insanları, Arap bilimsel çalışmalar ve bilim insanları olarak görülmemelidir; her ne kadar ortak dilleri Arapça olsa da bu dönemdeki bilimsel çalışmaları yapan kişiler birçok farklı etnik gruptan gelmekteydi ve ortak noktaları etnisiteden ziyade İslam devletlerinde yaşayan Müslümanlar olmalarıydı<ref name="galeOrtaÇağBilim">Grant, E. "Science (in the Middle Ages)." New Catholic Encyclopedia. Vol. 12. 2nd ed. Detroit: Gale, 2003. 807-815. Gale Virtual Reference Library. Gale.</ref>.
İslamî bilimsel gelişmeler ve bilim tarihinde Yunan filozoflarının eserlerinin İslam kültürüne girişi ve çevrilmesi önemli bir yer tutar ve 8. yüzyılda gerçekleşmiştir<ref name="galeİslamVeBilim" /><ref name="galeOrtaÇağBilim" /><ref name="galeİslamVeBilim2">Brentjes, Sonja. "Islamic Science." New Dictionary of the History of Ideas. Ed. Maryanne Cline Horowitz. Vol. 3. Detroit: Charles Scribner's Sons, 2005. 1155-1160. Gale Virtual Reference Library. Gale.</ref><ref name="galeDinVeBilim">Peters, Ted. "Science and Religion." Encyclopedia of Religion. Ed. Lindsay Jones. Vol. 12. 2nd ed. Detroit: Macmillan Reference USA, 2005. 8180-8192. Gale Virtual Reference Library. Gale.</ref><ref name="galeİslamVeTıp">Shefer, Miri. "Islamic Medicine." New Dictionary of the History of Ideas. Ed. Maryanne Cline Horowitz. Vol. 4. Detroit: Charles Scribner's Sons, 2005. 1412-1413. Gale Virtual Reference Library. Gale.</ref><ref>Taylan, Necip. "İslam Felsefesi". 136-138.</ref>. Nitekim daha sonra Batılı kaynaklar bu filozofların birçoğunun unutulmuş veya kaybolmuş eserlerini İslam devletlerinde bu eserlerin varlıklarını sürdürmeleri sayesinde keşfetmiş olduğu gibi Müslüman bilim insanlarınca bu bilgiler ışığında ortaya konan bilimsel yenilik ve keşifleri de tanıma fırsatı bulmuştur<ref name="oxfordİlim" /><ref name="galeİslamVeBilim" /><ref name="galeDinVeBilim" /><ref name="galeİslamVeTıp" />. Yunan filozoflarının eserlerinden büyük ölçüde etkilenen ve diğer bazı dış faktörlerden de beslenen bir İslam felsefesi ve bilimleri geleneği oluşmuştur<ref name="galeOrtaÇağBilim" /><ref name="galeİslamVeBilim2" /><ref>Taylan, Necip. a.g.e. 139.</ref>. Farabi<ref>Taylan, Necip. a.g.e. 165-201.</ref>, İbn-i Sina<ref>Taylan, Necip. a.g.e. 202-232.</ref> ve İbn-i Rüşd<ref>Taylan, Necip. a.g.e. 244-254.</ref> tanınmış ve önemli İslam filozoflarındandır<ref name="galeDinVeBilim" />. İslam felsefesi içinde birçok akım oluşmuştur, bunların bazısı İslam'ın ana hatlarını kabul ederken bir kısmı reddetmiştir; örneğin materyalist bir felsefeyi savunan Maddeciler veya Dehriyyûn Tanrı'nın varlığını reddederlerdi<ref>Taylan, Necip. a.g.e. 143.</ref>. Bununla birlikte, İslam felsefesi içerisinde oluşan akımların büyük bir kısmı İslamî temelleri benimsemiş, İslam ile Yunan filozoflarının görüşlerini kaynaştırmaya ve uzlaştırmaya çalışmıştır. Bu açıdan çıkan en büyük ve en çok tartışma yaratan meselelerden bazıları ahiretin salt ruhanî mi yoksa bedensel de mi olacağı, evrenin ezelî olup olmadığı ve dolayısıyla creatio ex nihilo (Tanrı'nın "yoktan var etmesi") gibi meselelerdir<ref name="galeDinVeBilim" />. Akılcı ve dış etkilerden etkilenen bir başka akım da kelam yani İslam teolojisidir<ref name="galeİslamVeBilim" /><ref name="galeİslamVeBilim2" />. Bununla birlikte zaman içinde İslam filozofları ve kelam âlimleri ayrışmış ve sıklıkla tartışmalarda karşıt taraflarda bulunmuşlardır; İslam filozofları Yunan filozofların eserlerini ve görüşlerini İslamî bir temelde ele alıp, çeşitli nassları tevil ederken kelam âlimleri daha geleneksel bir yolu edinmiş, Yunan filozoflarının görüşlerini ikinci plana itmişlerdir<ref name="galeDinVeBilim" />. Özellikle Eşari kelamcıları bu konuda ileriye gitmiş ve bilimsel nedenselliği reddetmiştir<ref name="galeDinVeBilim" />.
Gerek Kur'an'da insanlara düşünmeyi nasihat eden ayetlerin bulunması, gerekse ilmi öven hadislerin bulunması<ref name="galeİslamVeBilim" />, İslam'da genel olarak akıl ile dinin birbiriyle karşıt olmadığı fikri<ref name="oxfordİlim" />, fetihlerin de ardından zenginleşen ve yayılan İslam devletlerinde bilimsel gelişme buluşların artmasına sebep olmuştur. Bu sebeple, Orta Çağ başta olmak üzere, çeşitli dönemlerde İslam devletlerinde önemli bilim insanları yetişmiştir. Bunlardan bazıları şunlardır: İbn el-Heysem, Ebu Reyhan el-Biruni, İbn Nefis, İbn Bace, İbn Tufeyl, Harezmi, Cabir bin Hayyan, Ömer Hayyam, Cezeri, İbn Haldun, Nasîrüddin Tûsî ve Takiyüddin<ref name="galeOrtaÇağBilim" /><ref name="galeİslamVeBilim2" />. Batı bilim tarihinde bu bilim insanların birçoğunun buluşları daha sonradan tanınmıştır<ref name="galeİslamVeBilim2" />. Bu Müslüman bilim insanlarının buluşları ve çalışmaları çok çeşitliydi ve felsefeden, matematiğe, matematikten tıbba, tıptan hukuka, hukuktan astronomiye, astronomiden sosyolojiye kadar çok çeşitli ve geniş bir alanda, birçok farklı dilim dalını kapsayacak şekildeydi<ref name="galeİslamVeBilim" /><ref name="galeİslamVeBilim2" />.
İslam'ın eleştirisi
İslam'ın eleştirisi değişik şekillerde yapılmıştır. Bunlar sadece Kur'an'ı temel alarak "geleneksel İslam"ın eleştirisini<ref>http://www.manaz.net/geleneksel-islamin-elestirisi/</ref> yapan, İslamın içinden grup kişilerin eleştirileri, Muhammed eleştirisi, Kur'an eleştirisi, Hadis eleştirisi, Şeriat eleştirisi gibi başlıklarda toplanabilir.
İslam'da inanılan birçok inanç, uygulama ve kavramın kaynakları Arap ve Orta Doğu mitolojilerinde, Zerdüştlükte, Yahudi-Hıristiyan kültürlerinde, Sümer bölgesi ve Hint kültürleri gibi Orta Doğu'ya komşu bölgelerin inançlarında bulunabilir. Bu kavramlar kısmen veya tamamen söyleyiş ve içerik değişimlerine uğrayarak İslami literatür içerisine yerleşmiş olduğu iddia edilir.<ref>http://www.hermetics.org/Abraham.html</ref><ref>http://www.birazoku.com/kuran-incil-ve-tevratin-sumerdeki-kokeni/</ref><ref>http://www.historicalsense.com/Archive/Fener47_3.htm</ref><ref>https://docs.google.com/viewer?a=v&q=cache:q6oqBpQ6RgkJ:www.turuz.info/Dil/0184-Sumerle%2520turkler-muezziz%2520ilmiye%2520chigh%2520(51d)(2.212KB).pdf+&hl=tr&gl=tr&pid=bl&srcid=ADGEESj6YIms5_ryTwluc6t63Y1g2xVwrsW7derFrAD3iF-ExyjJgpA4NF-vrdcvX54ed_ckduDenHLLZ3HC6uP2pln9GkQy9mxm2MQNwFf5dZ-KVwRxT2eTKUjFgVssuSVYqqEp1THc&sig=AHIEtbRh-x7BHpJ7f7ky62VCJlX5fyyAkQ</ref><ref>http://alaeddinyavuz.wordpress.com/2012/06/30/islam-oncesi-arap-tanrilari/</ref> Bazı araştırmalarda bir kısım İslami kavramın vedic orijinlerine dikkat çekilmiştir.<ref>http://eternalreligion.org/vedic_origin_of_islam.html</ref>
İslam'da ve diğer Orta Doğu dinlerindeki büyük oranda Sümer kaynaklı olan Evren'in ve Âdem'in yaratılışı ile Tufan mitosu aynen paylaşılır. Kur'an'da Allah'ın Evren'i 6 günde yaratıp sonra da Arş'a çekildiği anlatılır. Âdem ve eşi Havva cennette çamurdan tek bir nefsten yaratılır ve onlara Allah kendi ruhundan üfler. Âdem ve Havva İblis'in kandırması ile nefislerine yenik düşerler ve yasak meyveyi yedikleri için cennetten çıkarılarak Yahudi inancındakine benzer şekilde 7000 yıl önce olduğuna inanılan bir zaman diliminde Dünya'ya gönderilirler.<ref>“Âdem'den kıyamete kadar insanlığın ömrü yedi bin senedir.” (Kenzu’l-Ummal, hadis numarası: 16459; Munavî, Feyzu’l-Kadir, III/547; hadis numarası: 4278)</ref> Ancak İslam'da Hristiyanlıktakine benzer bir ilk günah kavramı yoktur.
İman esaslarında yer almadığı halde inanılan pek çok anlatı ve kavram zengin İslam mitolojisi içerisinde değerlendirilir. Bunlardan bazıları;
- Yaratılış ve tufan hikâyeleri: Âdem ve Havva, Habil ve Kabil, İblis'in kovulması ve şeytana dönüşmesi, Babil Kulesi, Tufan, maymuna dönüştürülen insanlar.
- Siyer hikâyeleri: Siyer hikâyeleri, içlerinde birçok mucizeyi ve ders alınması istenen olay ve korkutmaları barındırır. Bir kayanın yarığından çıkan Salih'in devesi, Muhammed'in doğum mitosu, Miraç, mucizeler, kerâmetler, tanrısal yardımlar, kâfirlerin cezalandırılmaları, Fil Vakası, Ay'ın yarılması, güneşin doğuşu veya batışının bir kişi hatrına (Ali ve Muhammed) geciktirilmesi <ref>http://www.risaleara.com/oku.asp?a=makdis&id=884</ref>, balığın Yunus'u yutması, İbrahim'in ateşe atılması ve atıldığı ateşin bir bahçeye dönmesi, İbrahim'e gökten kurbanlık koç indirilmesi, İsa'nın göğe yükseltilmesi vb.
- Ruhaniler ve tılsımlar: Harut ve Marut, Ruhlar, Malik, Melekler, Cinler, İfrit, Zebaniler, İblis, Şeytanlar, Huriler, vb. Ruhanilerin bir kısmı korkulan varlıklardır. Harut ve Marut'un yeryüzünde büyücülüğü başlattığına inanılır. Tılsımlar, Belirli miktarda okunduğunda ya da yazılı muska olarak taşındığında kişileri düşmanlardan, şeytan ve cin gibi kötü ruhani yaratıklardan, hastalıklardan felaketlerden koruduğuna inanılan kutsal isim veya yakarışlardan oluşur. Esma-ül Hüsna, Cevşen, Celcelutiye vb., nazar ve büyü duaları.
- Mitolojik veya yarı mitolojik kişi, topluluk, yer, nesne ve hayvanlar: Muallak taşı, Hacerü'l-Esved, Levh-i Mahfûz, Arş, Kürsi, sidret'ül münteha, gök katları, Âdem ve Havva, Nuh, İbrahim, Süleyman, Belkıs, Hızır-İlyas, Lokman, İsa, Meryem, Zülkarneyn, Ashab-ı Kehf, Ebabil, Burak, Ali, Fatıma<ref>http://www.caferilik.com/ehlibeyt/hzfatima/faziletler.htm</ref> mitleri.
- Eskatoloji / korku içerikli: Dabbetül Arz, Kıyâmet, Ahir zaman, İsrafil'in borusu, Yecüc ve Mecüc, Mehdi ve Mesih, kıyamet savaşı, Deccal, Süfyan, kabir azabı, Zebaniler, Malik, sırat, Kevser Havuzu, araf, huriler ve gılmanlar vb.
Ayrıca bakınız
Kaynaklar
Ek okuma
- Diyanet İşleri Başkanlığı resmî sitesi
- O'Leary, De Lacy. "İslam Düşüncesi ve Tarihteki Yeri". 114. Ankara Ü.İ:F. Yayınları. Ankara, 1971.
- Ateş, Süleyman. "Sülemi ve Tasavvufi Tefsiri"; 1. Sönmez Neşriyat. İstanbul, 1969.
- Güngör, Erol. "İslam Tasavvufunun Meseleleri". 50-63. Ötüken. İstanbul, 1984.
- Kurtkan, Amiran. "Sosyolojik Açıdan Tasavvuf ve Laiklik". 38-39. Kutsun Yayınevi. İstanbul, 1977.
- Kılavuz, A. Saim. "Anahatlarıyla İslam Akaidi ve Kelam'a Giriş". Ensar Neşriyat. İstanbul; 1987.
- Taylan, Necip. "Anahatlarıyla İslam Felsefesi". Ensar Neşriyat. İstanbul; 2000.
- Historical Atlas of the Islamic World. Derby, United Kingdom: Cartographica, 2004. Gale Virtual Reference Library. Gale.
- Esposito, John (1998). Islam: The Straight Path, 3rd, Oxford University Press. ISBN 978-0-19-511234-4.
- Esposito, John (2000b). Oxford History of Islam. Oxford University Press. 978-0195107999.
- Esposito, John (2002b). What Everyone Needs to Know about Islam. Oxford University Press. ISBN 0-19-515713-3.
- Esposito, John (2003). The Oxford Dictionary of Islam. Oxford University Press. ISBN 0-19-512558-4.
- Peters, F. E. (2003). Islam: A Guide for Jews and Christians. Princeton University Press. ISBN 0-691-11553-2.
- Encyclopaedia of Islam Online. Ed. P.J. Bearman, Th. Bianquis, C.E. Bosworth, E. van Donzel, W.P. Heinrichs. Brill Academic Publishers. ISSN 1573-3912.
- Encyclopedia of Islam and the Muslim World. Ed. Richard C. Martin. Vol. 2. New York: Macmillan Reference USA, 2004. ISBN 978-0-02-865912-1.
- Encyclopedia of Modern Asia. Ed. Karen Christensen and David Levinson. Vol. 1. New York: Charles Scribner's Sons, 2002. Gale Virtual Reference Library. Gale.
- Encyclopedia of the Modern Middle East and North Africa. Ed. Philip Mattar. Vol. 1. 2nd ed. New York: Macmillan Reference USA, 2004. Gale Virtual Reference Library. Gale.
- Encyclopedia of Religion. Ed. Lindsay Jones. Vol. 8. 2nd ed. Detroit: Macmillan Reference USA, 2005. Gale Virtual Reference Library. Gale.
- The Concise Oxford Dictionary of World Religions. Ed. John Bowker. Oxford University Press, 2000.